“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

1790’da ABD’nin Washington kentinde doğan Kızılderili yerlilerinin efsanesi Şef Seattle böyle diyordu, ibretlik bu sözleri tarihe not düşerek.

Nedense bağlamdan bağımsız, buradaki ‘son’ vurgusu bana farklı çağrışımlar yapıyor. Örneğin New York’ta son ankesörlü telefonun müzeye kaldırıldığını öğrendiğimde yine zihnimde belirdi.

Çünkü ankesörlü telefon, bizim neslimiz için büyük mucizeydi. Telefon rehberimizin kırtasiyeden aldığımız kâğıt defterden ibaret olduğu yıllarda, ceplerimizde jetonlarla dolaşırdık.

Jetonların yerini sonraları telefon kartları aldı. Akıllı telefonlar yaygınlaştıktan sonra fazla kullanılmasa bile şehrin dört bir yanında göz temas hizamızda yer aldı ankesörlü telefonlar.

Bir kavramı yazarken, mutlaka nereden geldiğini araştırma ihtiyacı duyarım. Ankesörlü telefon kavramını çokça kullansak bile, ‘Ankesör’ ne demek, bilen azdır muhtemelen.

Ankesör, Fransızca kökenli bir kelime. Türkçe karşılığı ‘kumbara’ olarak ifade ediliyor. ‘Tahsildar’ ve ‘kasaya koyan’ anlamları da ankesör için kullanılıyor ve Fransızca ‘caisse’ yani ‘kasa’dan geliyor.

Bu noktadan hareketle, ankesörlü telefonun ‘kumbaralı telefon’ anlamına geldiği sonucuna varıyoruz. Öyle bir kumbara ki, satın aldığımız jetonu içerisine attıkça bize telefonla konuşmamız için süre tanıyor.

Jetonla başlayan sistem, metal para, telefon kartı ve kredi kartı gibi farklı ödeme araçları kullanılarak zamanla modernleşti.

ABD’nin Connecticut eyaletinde yaşayan William Gray, 1889’da karısı hastalandığında doktor çağırmak için telefon aramaktan bunaldığı için jetonla çalışan telefonu icat etti. Gray, 1891’de kamuya açık alanlarda kullanılan ankesörlü telefonun patentini aldı.

İlk ankesörlü telefonunu Hartford Bankası’nın köşesine kurdu. O köşede bugün ankesörlü telefon yok ama şu ibare yazılı küçük bir mavi tabela asılı:

"Dünyanın İlk Ödemeli Telefonu. William Gray tarafından icat edildi ve George A. Long tarafından geliştirildi, 1889'da bu köşeye kuruldu."

Daha sonra ankesörlü telefonlar dalga dalga tüm ülkeye, ardından dünyaya yayıldı. İletişim için milyarlarca insanı birbirine bağlayan büyük bir araç olarak tarihteki yerini aldı.

New York’ta ankesörlü telefonu söküp atmakla kalınmıyor. Yerine, LinkNYC kioskları konuluyor. Bu kiosklar, ücretsiz görüşme, WiFi ve telefon şarj özelliğine sahip.

Şehir hizmetleri, haritalar ve yol tarifleri için tablet bilgisayar bulunan kiosklarda, acil durumlar için kırmızı 911 düğmesi de var.

Kioskların ücretsiz olduğunu söylemiştim. ‘Peki bu nasıl oluyor?’ derseniz, hemen cevap vereyim. LinkNYC, gelirlerini reklâmlardan elde eden bir girişim.

Kule gibi tasarıma sahip kioskların her iki yanında dikine konumlandırılmış iki adet 55 inç HD ekran bulunuyor ve burada reklâmlar dönüyor.

Ankesörlü telefona iyi bir alternatif olan bu gibi çözümler, umarım bize gelmekte çok gecikmez.