İstanbul ile ilgili onca şey anlatılır ve onca cümle yazılabilir elbette. Ama ecdat için İstanbul’un kıymeti yazılan ve yazılacak pek çok şeyden daha fazla ve daha kıymetlidir. Aslında şöyle bile söylenebilir. Ecdat bir hadis uğruna bir devlet kurmuştur. Meşhur İstanbul hadisini “acaba sahih mi diye sorgulamadan, o ki Hz. Peygamber’in (sav) söylemiş olma ihtimali vardır diye yollara düşüp de koskoca bir devlet kurdular. Hedeflerine koydukları yer İstanbul’du. Ve İstanbul hep bir manevi muştunun menzili, mukaddes bir belde diye kabul edildi.

Bu minvalde pek çok anlatı vardır. Onlardan birini aktarayım;

Hz. Peygamber (sav) 571 yılında doğduğunda Ayasofya’nın kubbesi yıkılır. Birçok defa tamir etmeye çalışırlar ama tamir edemezler. Sonunda Hz. Hızır yaşlı bir şeyh kılığında görünerek “Eğer bu kubbenin sağlam olmasını ve bir daha yıkılmamasını istiyorsanız Hz. Muhammed’in tükürüğünden alıp zemzem suyu ile birlikte burada kirece karıştırın, onunla kubbeyi tamir edin. Bu kubbeyi ayakta tumanın bir başka çaresi yoktur” der ve kaybolur.

Rahipler bu kişinin Hızır olduğunu anlarlar. Hemen yola çıkarlar evvela Şam’a oradan da Basra’daki Bahira Papaz’a varıp Muhammed Peygamberi sorarlar. O aradığınız peygamber henüz küçük bir çocuktur. Mekke’de amcası Ebu Talib’in himayesindedir. Onu orada bulursunuz. İstediklerinizle beraber bir de elinin izini alın” der.

Rahipler Mekke’ye gidip Ebu Talib’e isteklerini söylerler. Ebu Talip bir fincanın içine mürekkep koyup “Yâ Muhammed! Elinin izini bu ceylan derisi üzerine bas ki senin ümmetin bu Hıristiyan rahiplerden vergi almasınlar” der.

Sonra rahipler “Ey Muhammed, dünyaya geldiğin gece bizim Ayasofya’nın kubbesi yıkıldı. Ne kadar tamir etmeye çabaladıysak da olmadı. Mübarek tükürüğünden verirsen kirece karıştırıp mabedimizi tamir edelim” derler ve istekleri kabul edilir.

Hz. Muhammed (sav) istediklerini verirken onlara “Bununla ayakta durup ümmetime nasip olsun” diye dua eder.

Sonra rahipler hokkadaki Hz. Peygamber’in (sav) tükürüğüyle beraber yetmiş deve yükü Mekke toprağı ve yetmiş deve yükü zemzem suyu yüklenip İstanbul’a dönerler. Kireç, mübarek tükürüğü, zemzem suyu ve Mekke toprağıyla bir harç yapıp kubbeyi tamir ederler. O mübarek hatıralarla tamir edilen yer halen dahi aydınlıktır.

Bundan asırlar sonra, Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fethedip de Ayasofya’ya girdiği vakit doğruca kubbenin bu kısmının altına gelip iki rekât şükür namazı kılıp dualar etmiş ve “Bu kubbe Peygamberimizin ağız suyuyla ayakta durmaktadır” diye kubbenin ortasına büyük bir altın top astırmıştır.

Rivayet edilir ki bu altın topun altı Hızır makamıdır ve Hızır orada kıyamet gününe değin her gün bir vakit namazı kılacaktır.

“Ha o altın top şimdi nerede?” diye düşünenler olabilir elbette. Onları kısa bir araştırmaya davet edip bitireyim ben.