Mükelleflerin iktisadî münasebetleri bakımından muhatap bulunduğu bütün davranışların mahiyetinin genel çerçevesini dünya hayatında refaha, kalıcı âhiret yurdunda da felâha erişebilmesi başka bir deyişle ilgili olan mükelleflerin, süregelen iktisadî münasebetleri bakımından muhatabı bulunduğu bütün davranışlarında Allah Teâlâ rızâsına nail olabilmesi teşkil etmektedir.

O halde insanların, tüketim harcamalarında Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanabilmesinin yolu iki yönlü aşırılığı yansıtan israf ve cimrilikten kaçınmaktan geçmektedir. Furkân Suresi’nin 67. ayeti ile İsrâ Suresi 29. ayeti mükelleflerin tüketim harcamalarında israftan kaçınmaları gerektiği gibi aynı zamanda cimrilikten de uzak durması gerekliliğini vurgulamaktadır.

Yine o iyi kullar, harcama yaptıkları zaman ne saçıp savururlar ne de cimrilik ederler; harcamaları bu ikisi arasında mâkul bir dengeye göre olur. (Furkân Suresi, 67. ayet)

Eli sıkı olma, ölçüsüzce eli açık da olma; sonra kınanacak, kendi kendine hayıflanacak duruma düşersin! (İsrâ Suresi, 29. Ayet)   

İslâm iktisadî esaslarının tüketim harcamaları bağlamında sözü edilen iki aşırılıktan birincisini yansıtan israf boyutunun temelinde kulların açgözlü davranışlar sergilemesi vardır. Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî İhyâü Ulûmi’d-Dîn eserinde bu gerçekliğe dikkat çeker. Bu bağlamda kulun daha fazla mal istemesi ve uzak geleceği düşünmeye başlaması sonucunda kanaat erdemi kaybolur bunun yerini tamamen hırs ve açgözlülük alır.

Kulun hırs ve açgözlülükle bezenmesi onu çirkin hareketlerde bulunmaya sevk eder. Nitekim Resûlullah (sav) Hadis-i Şerif’lerinde değindiği üzere insanlar hem açgözlü hem kanaatsizdir.

Enes"in naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü bir vadi daha arzu eder. Âdemoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Allah tevbe eden kimsenin tevbesini kabul eder.” (Müslim, Zekât, 116)

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, kanaat erdemi kaybolup bunun yerini hırs ve açgözlülüğün aldığı kulların düştüğü bu durumdan kurtulması adına sabır, ilim ve amel temelinde ilerleyen beş öneride bulunur. Bu bağlamda reçetenin amel boyutunda tutumlu yaşamayı öğrenmek ve ölçülü harcama alışkanlığını kazanmak yatar. Kul, kanaat erdemini kazanmak istiyorsa harcama alanlarını azaltmalı ve mümkün olduğu kadar zarûriyyât ve hâciyât derecesine yaklaştırmalıdır.

Diğer taraftan şayet kulun elinde ihtiyacını karşılayacak olan varsa geleceğe yönelik aşırı düşünce içine girmemesi gerekir. Çünkü bir kul geleceğine dair aşırı düşüncelere dalmasa ve aşırı hırslı olmasa bile Allah Teâlâ’nın kendisine takdir ettiği rızık kendisini bulacaktır. Bu düşünceye olan güveni, kanaatkâr olması için kula yardımcı olur. Kulu rızkına aşırı hırs değil, Allah Teâlâ’nın vaadine güvenmesi eriştirir.

Ayrıca kulun kanaatkâr olmasının yolu aynı zamanda insanın kanaat ve tok gözlü olmasında şeref aksine hırs ve açgözlü olmasında zilletin bulunduğunu kavramasından geçmektedir. Elbette insanlar inançsız ve akılsız kimselerin bol nimetler içerisinde yaşam sürdüğünü görür. Diğer tarafta nice Peygamberlerin, Allah Teâlâ dostlarının, Hulefâ-yi Râşidîn’in, sahâbîlerin ve tâbiînin hayatlarını inceleyecek olursa, aklı iki kesim arasında hangisinin doğru tercih olduğuna onu yönlendirir.