Geçen yıl Afganistan hakkındaki yazılarımda Taliban ile birlikte Afganlıların geleceğinin öncelikle iki koşula göre şekilleneceğini aktarmıştım. Şiddetten uzak durma ve ekonomik yeterlilik. Yeni ülke yönetiminde bu iki şartın sağlanamaması halinde kalıcı huzurun toplum içerisinde de gerçekleşemeyeceğini belirtmiştim.

Ayrıca Taliban’ın, Batı ile ya Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri veyahut Türkiye ve Pakistan aracılığıyla temas edeceğini yazmıştım. Bu kanalları inşa ederken Çin ve Rusya gibi fincancı katırlarını da incitmeyeceğini vurgulamıştım.

Üçüncü olarak Amerikalıların Afganistan’da sopa yerine artık havuç stratejisini deneyeceğini iddia etmiştim. Şimdi bu yazı dizimizde geçmişteki tespitlerimizin ne şekilde cereyan ettiğine yakından bakalım.

Afganistan’ın bugünkü durumu

Şiddet devam ediyor. Hep barış içerisinde yaşamanın, barışı uzun süreli temin ederek istikrarı sağlamanın savaşmaktan daha zor olduğunu, bunun ayrı bir yönetim kabiliyeti ve irade gerektirdiğini düşünmüşümdür. Üstelik ülke yönetimine talip olan otoritenin bu bağlamdaki tecrübe yoksunluğunu da işin içine kattığımızda durumun daha zor ve içinden çıkılmaz bir hale dönüştüğüne de şahit olmuşuzdur.

Geçmişte İngiliz hegemonyasını, daha sonra Rus işgalini şimdi ise Amerikan despotluğunu askeri yöntem ve mücadele ile bertaraf eden Afgan halkı, Taliban yönetimi ile istikrara kavuşabilecek mi sorusunun cevabı belirsizliğini koruyor.

Uluslararası basına yeteri kadar yansımasa da Afganistan’ın farklı bölgelerinde irili ufaklı patlamalar bugün de devam ediyor. Özellikle farklı mezhepteki grupların arasını açmaya ve şiddeti körüklemeye yönelik patlamaları üstlenen gruplarda her zaman ortada gözükmüyor. Ülkenin bir tarafında Şii nüfusa, diğer tarafında ise Sünni halka karşı saldırılar aralıklarla devam ediyor. Geçtiğimiz Nisan ayında gerçekleştirilen Kabil’deki okul ve Mezar-ı Şerif’teki cami saldırılarında çok sayıda insan hayatını kaybetti. Taliban yönetimi tarafından kamuoyunu sakinleştirmeye yönelik “tek vücuduz” açıklamaları ise mezhepsel ayrışma ve çatışmaların devam etmesine mani olamıyor.  

Taliban, “DEAŞ Afganistan’da neredeyse bitti” söylemini dünyaya deklare ediyor, fakat bölgeden aldığım bilgilerde suikast ve saldırıların belirli aralıklarla DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği iletiliyor. Burada özellikle Taliban’ın dış dünyaya propaganda yaparak ülke kontrol altında imajı vermeye çalıştığı belirtiliyor.

Ayrıca Herat gibi bölgelerde Taliban’ın kendi arasında da anlaşmazlıkların meydana geldiği, hatta çatışmaların zaman zaman vuku bulduğu aktarılıyor.

Bunun dışında Penşir dağlarında daha önce Taliban tarafından tasfiye edilen gruplarla da belirli dönemlerde çatışmalar yaşanıyor. Özellikle eski yönetime mensup grupların dış ülkelerden şayet olası bir yardım almaları durumunda yeniden savaş ihtimalleri dillendiriliyor. Bugün Taliban’ın karşısında tehdit mahiyetinde genelde önceki yönetimden tasfiye edilen gruplar ve DEAŞ bulunuyor.

Buna karşın Afganistan’da Taliban ile birlikte eski düzenli ordudan eser kalmadığı da biliniyor. Taliban silahlı güçleri ise, ülke sınırları içerisindeki düzen ve güvenliği sağlama sorumluluğu içerisinde gerilla savaşında başarılı olmak ile devlet düzeninde sistemli bir kuvvet olabilmek arasındaki çelişki ile mücadelede zorlanıyor.