Saatler geri saymaya başladı. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinlikte, M5 otoyolunu da içine alacak şekilde operasyon için hazırlıklarını tamamlıyor. Hedef güneyden ülkemize yönelik terör hareketlerini tamamıyla durdurmak ve buraların bir PKK lojistik üssü olmasını engellemek. Aynı zamanda yüzbinlerce Suriyeli misafirimiz için konutlar inşa etmek. Ekim 2019’da apar topar Ankara’ya gelip boş vaatlerle Türkiye’nin büyük başarıyla yürüttüğü operasyonu durduran ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence şimdi Washington’daki ofisinde yarım kalan işin tamamlanışını izlemeye hazırlanıyor. Sadece Pence değil, başta Obama olmak üzere, Demokrat ve Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, senatörler ve tabi Trump.

Ne demek istediğimi daha iyi anlatmak için hızlıca önce 2011 yılına ve ardından Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtını başlattığı 2019’un Ekim ayına gidelim.

Suriye’de rejimin sarsılmaya başladığı 2011 yılında ülkenin kuzeyinde bulunan PKK, hızlıca organizasyonunu tamamladı ve bütün Kürt grupları silah zoruyla susturdu. Tek hedefi vardı; Şam rejiminin kontrolü dışına çıkan bölgelerde önce özerk sonra bağımsız bir devlet kurmak. Rejim de tarihsel korkularından dolayı bölgede Türk askeri görmektense sonrasında kontrol altına alabileceğini düşündüğü PKK ile iş birliğini yeğledi. Örneğin Kamışlı’da rejimin askeri karargâhı varlığını korurken ilçe tam olarak PKK kontrolünde tutuluyordu. DEAŞ’ın ortaya çıkmasıyla PKK elindeki bazı bölgeleri kaybetmeye başladı. Öyle ki DEAŞ sınırımıza mücavir Suriye topraklarının neredeyse yüzde 70’ini ele geçirmişti. Türkiye özellikle Ayn el Arab’ta (Kobani) DEAŞ’ın son hamlesini, attığı kritik adımlarla boşa çıkarmıştı. ABD binlerce tır dolusu silahla PKK’yı destekledi. PKK kaybettiği toprakları yeniden ele geçirmeye başladı. Ancak Türkiye’ye yönelik tehditleri durmadı. PKK’nın üst kadrosu artık üs olarak Suriye’nin kuzeyini yani Türkiye’ye yakın sınırları kullanmaya başlamıştı. Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan ve Bahoz Erdal Haseke çevresinde görülüyordu.

Türkiye bu durumdan duyduğu rahatsızlığı Batılı müttefikleriyle paylaşıyor ancak karşısına sürekli DEAŞ tehdidi çıkarılarak PKK’nın önü açılıyordu. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama ile 2014 yılında imzalanan ortak mutabakat metninde terör örgütleriyle ortak mücadele kararlığının altı çiziliyordu. 2018’de Obama görevden ayrılmadan kısa süre önce de Münbiç konusunda yeni bir mutabakat metni imzalandı. Bu metinde üç temel esas vardı. İlki PKK/PYD Münbiç’i terk edecekti, Türkiye ve ABD bölgenin güvenliğini sağlayacaktı ve yönetim yerel güçlerin kontrolüne geçecekti. Ancak ABD Ankara’nın ısrarlı çağrılarına rağmen bu mutabakatı yerine getirmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Obama bizi aldattı’ diye konuşacaktı. Ankara 2016’da başlayan Fırat Kakanı harekâtında DEAŞ’a nasıl bir darbe vurduğunu anlatsa da NATO müttefiki ülkeyle çalışmak yerine bir terör örgütü ile iş tutmayı yeğliyorlardı. Bu durumun tek bir sebebi olabilirdi; PKK’ya devlet kurdurmak.

Bunun üzerine 9 Ekim 2019’da Türk Silahlı Kuvvetleri, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Barış Pınarı Harekâtını başlattı. Operasyon, batı başkentlerinde büyük yankı uyandırdı. En çok da Washington ve Paris’te. Dönemin ABD Başkanı Trump yardımcısı Mike Pence’i göndererek 30 km derinlikteki güvenli bölge sözünü verdi. Ne var ki bu söz de tutulmadı. Türkiye şimdi yarım bıraktığı işi bitirmek için yola çıkıyor. Şüphesiz ki zor ama dağlık Afrin operasyonunu yapan bir güç için imkânsız değil. 2019’da ne demişti Trump ‘Umarım PYD Türk Ordusu karşısında geri çekilir çünkü hava gücü olan bir orduyu silahla yenmek çok zordur’

Bu saatten sonra geri adım olmaz. Münbiç de Tel Rıfat da alınmadan bu kaos bitmez.