Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya iki kutuplu hale geldi. Bir tarafta Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği kapitalistler diğer tarafta Rusya’nın başını çektiği komünistler yer aldı. Kapitalistler önde gözükse de ideolojik manada komünizm rüzgârı dünyayı kasıp kavurdu. Dünyada her şeyin eşit paylaşılacağı “ütopya”sı insanlığın başını döndürmeye yetti. Yeryüzünde cennet kurmayı vadedenler sonunda dünyanın en zalim diktatör rejimini kurdular. George Orwell’in 1984 romanında tanımladığı Büyük Birader’in herkesi gözetlediği vahşi bir sisteme dönüştüler. İnsanlık suçlarını “özgürlük, barış” adına işlediler.

Komünist- sosyalist sistemler 1990’larda tarihin çöplüğüne gidinceye kadar milyonlarca insanın hayatına mal oldu. İki kutuplu dünyanın dışında rol kapmaya çalışan bir de üçüncü dünyacılar vardı. Yugoslavya Devlet Başkanı Jozip Broz Tito bu dünyanın liderliğini yapmaya çalışıyordu. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti dağılınca 7 devlet ortaya çıktı. Bosna-Hersek, Sırbistan, Slovenya, Hırvatistan, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya bu devletin dağılmasından sonra kuruldu.

Yugoslavya çökünce Sırplar boşluğu doldurmak için yeni devletlere saldırdı. En büyük saldırıyı ise Bosna-Hersek yaşadı. Sırpların Müslüman Boşnaklara tahammülü yoktu. Hıristiyan, Katolik ve Ortodokslar aynı dinin şubeleri olarak birbirlerinin varlığını kabul ediyorlardı. Fakat bu Müslüman Boşnaklardan kurtulmaları gerekiyordu. Yugoslavya Avrupa’nın 4. silahlı kuvvetlerine sahipti ve bu silahlar Sırpların eline geçti. Sırplar; Birleşmiş Milletler, NATO ve Avrupa Birliği’nin gözetiminde 250 bin sivili katlederek soykırım yaptı.

Boşnaklar silahlanıp Sırplara karşı koymaya başlayınca önlerine Dayton Antlaşması denilen deli gömleğini dayattılar. Boşnakların lideri Aliya İzzetbegoviç, “hayatımın en zor kararı” diyerek Amerikalıların dayattığı anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. Bosna-Hersek’in içinde bağımsız bir Sırp Cumhuriyeti kurarak toprakların yüzde 49’unu onlara verdiler. Geriye kalan yüzde 51 topraklarda ise ne idiğü belirsiz bir yapılanmaya gittiler. Boşnak, Sırp ve Hırvat temsilcilerinden oluşan bir başkanlık konseyi kurdular. Her temsilci 8 ay başkanlık yapıyor. Kararlar ortak veriliyor. Başkanlığın hiçbir etkisi ve yetkisi yok. Bir de başlarına Birleşmiş Milletler temsilcisi koymuşlar. Varsayalım 3 temsilci anlaştı, bir karar aldı. Bu kararı BM komiseri iptal edebiliyor. Ülkeyi 10 tane kantona bölmüşler. Her kantonun bir başbakanı var. Her kantonun parlamentosu ve sayısı belli olmayan çok sayıda milletvekili var. Adeta devlet içinde devlet durumunda kantonlar da kafasına göre takılıyor.

Bosna-Hersek’teki yönetim şeklini anlamak ayrı bir uzmanlık gerektiriyor. Bütün bu gariplikler Müslüman Boşnakları yıldırmak ve sindirmek için yapılmış. Ancak her şeye rağmen Boşnaklar ülke nüfusunun yüzde 55’ini oluşturuyor. Sırpların yüzde 35, Hırvatların ise yüzde 15 civarında olduğu tahmin ediliyor. Gerçek rakamların ortaya çıkmasından korkulduğu için uzun zamandır nüfus sayımı yapılmıyor. Hırvatların gerçek nüfusunun yüzde 7’e düştüğü söyleniyor. Yapılacak seçimlerde Hırvatların büyük kayıplar yaşayacağını düşünen AB, bir Hırvat oyuna karşılık 5 Boşnak oy önerisinde bulunuyormuş.

Dünya komünistlerden kurtuldu ancak kapitalist emperyalistlerin hain tuzakları güçlenerek devam ediyor. Daha özgür ve adil dünya için daha çok çalışmaya ihtiyaç var.