Geçtiğimiz haftaki yazılarımdan birinde şu aşağıda yazdığımı anlatmıştım.

Sultan Alparslan Malazgirt Meydanından zaferle çıkınca etrafındaki beylerine komutanlarına “Şimdi Anadolu’nun her bir yanına kartallar gibi yayılın demişti. O yiğitlerin her biri “atımızın gittiği her yer bizimdir” fehvasınca yollara düştüler. Her biri yana dağıldı her biri bir diyarı yurt tuttu.

Ama aralarından garip bir adam çıktı. Selçuklu hanedanındandı ve hatta taht iddiası olabilir diye ona da yol verilmişti. Öyle bir girdi ki Anadolu’ya Urfa, Adana, Antakya derken İznik’e kadar vardı. İznik Bizans için kutsal şehir, başkentlerinden biri. Yıl 1075. Yani Malazgirt zaferinden sadece dört yıl sonrası. İznik Ayasofyası’nı camie çevirip ezan sesiyle süslüyor. Ve durmuyor. İstanbul’a sürüyor atını. Üsküdar’a kadar varıyor. Yıl 1081ç yani Anadolu’ya girdikten sadece on sene sonra. Ayasofya’yı görüyor. Niyeti, maksadı, gayesi asıl bu büyük Ayasofya’da ezan sesini yükseltmek.

Ama bir şey oluyor. Ardında, bizimkiler birbirleriyle bir kavgaya tutuşuyorlar. Birbirleriyle dövüşüyorlar. Çıkıp geri dönmeye mecbur kalıyor. Bizans ile Dragos Çayı anlaşmasını yapıp da çekiliyor geriye.

Bu geriye çekiliş bize neye mal oluyor biliyor musunuz? Yaklaşık dört yüz seneye. Onun gelip de neredeyse kapısına dayandığı Ayasofya’dan içeri girmemiz için neredeyse bir dört yüz sene daha beklememiz gerekti.

Bilin ki bu memlekette bizi bir şekilde birbirimizle kavgaya tutuşturuyorlarsa ve birbirimize düşürüyorlarsa muhakkak büyük bir şeyleri başarmış ya da başarıyoruz demektir. Şimdi de tam öyle bence. Yine aynı oyun yine aynı hile. Biz birbirimizle kavgaya düşmüşken onlar yoldan döndürecek bizi.

Ama bizim bir dört yüz sene daha beklemeye tahammülümüz yok.

Bu yazının üzerinden geçen birkaç haftada gayet sarih ve net gördüm ki hep aynı hile hep aynı tuzak. Sadece bu birkaç hafta içine olanları alt alta yazsak bize sanırım birkaç sayfalık provokasyon listesi verir. Ama dikkat edin kaşınan hep dini ve milli hassasiyetlerimiz. Yani o tuzağa düşürülmeye çalışılan bu memleketin “muhafazakâr” denen ve bence mayası olan dinine ve milletine bağlı kesimi.

Bu tuzağa düşmemek için elden gelen her neyse onu yapmak lazım. Zira bu bir tuzak ve net. Karşımızdakiler de ahlaksız, pis, pislik bir güruh… Ha şu da var ki bu ahlaksızlıkları haysiyetsizlikleri yapan sürünün tasmasını tutanların da bileklerini orta yerden kırmadan bu bataklığı kurutamayız.