Prof. Dr. Nabi Avcı’nın Milli Eğitim Bakanlığı’nda Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiirindeki, “Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım” mısraından ötürü şiirin müfredattan kaldırılması gündeme getirilmişti.

Kötü örnek oluyormuş, şiiri okuyan çocuklarda hayvan sevgisi kalmayacağı gibi, hayvanlara kötü muamelenin de müsebbibi olabilirmiş bu şiir…

Bakan, “Yahu bu güzelim şiiri sırf bu sebepten nasıl kaldıralım” diye itirazları savuşturmasına rağmen ısrarlar artınca danışmanlarının da katıldığı bir toplantıyla meseleyi enikonu masaya yatırmıştı.

Bir bakan danışmanı, “Efendim, şairin kuşların yuvasından bahsetmesi bir metafordur. Yoksa ciddi ciddi kuş yuvasını bozmayı kastetmediği ortadadır.

Bayrağa sevgisini mübalağa sanatıyla anlatıyor.

Bu şiirin kaldırılması yersiz ve gereksizdir. Kaldı ki, bu ve benzeri sebepler aranacaksa, çocuklara şiir olarak göstereceğimiz bir şey kalmaz elimizde…”

Ve Bakan konuyu bir daha açılmamak üzere kapatmıştı; şiir kalıyor…

Kur’an-ı Kerim’e tekme atan öğrenci, eğitim camiasının şiir sevmez, şiirden anlamaz, metefor bilmez, belagate yabancı, halden ve ilm-i halden nasibini alamamış eğitimcilerinin eseridir.

Öğrencilere edebiyatı öğretemediğimiz için boş kalan yeri edepsizlikle dolduruyorlar.

Sevgiyi, kardeşliği belletemediğimiz, din, millet ve vatan sevgisini gösteremediğimizden çocuklar yerine öfkeyi, nefreti, dinsizliği, deizmi koyuyor dahası lise çağlarında başka ülkelerde gâvur gibi yaşamanın hayallerini kurmaya başlıyorlar.

Zaten imam hatipler dışındaki okullarda dindar nesil yetiştirmek gibi bir projemiz de yok.

Niye yok?

Din eğitimi denince akla niye imam hatipler ya da Diyanet İşleri geliyor?

Milli Eğitim Bakanlığının ve dahi Kültür Bakanlığı’nın böyle bir meselesi, böyle bir vicdan yarası olmalı değil mi?

O çocuğun Kur’an’a atmış olduğu tekmeyi, kafasında, beyninde, yüreğinde hissetmeyen bir eğitimcimiz varsa, bizi fazla uğraştırmadan istifa etsin, çeksin gitsin; öğretmenliği, eğitimciliği ekmek kapısı olarak görmekten vazgeçsin, kendine başka bir iş bulsun.

Ben imam hatip lisesi öğrencilerine, “Ben sizin inandığınız Allah’a inanmıyorum” diyen fizik, fen lisesi öğrencilerine Türkiye’nin Akdeniz’de doğalgaz aramalarını, “beş, on, kırk yılda bulurlar…” diye dalga geçerek anlatan tarih hocaları biliyorum.

Hani öğretmenlik kutsal meslekti, bu mu kutsallıktan anladığınız sizin?

Eğitim dışında her yerde, her şeyde varsınız.

Bilgisizliklerini öğrencilere test çözdürerek kapatmaya çalışan eğitimciler, size de günaydın.

Ey Reis ve ey Reis’in etrafında kıran tuvalet, sinekkaydı tıraş, bir şeyler yapıyorum edasıyla oradan oraya koşturup duran, adamlar, madamlar, en yetkililer;

Ey Milli Eğitim Bakanı, ey Diyanet İşleri Başkanı, ey Kültür Bakanı, bırakın işi gücü, elinizde hangi iş varsa bırakın…!

Beş gün geçti kafamıza, beynimize, ruhumuza, kalbimize atılan tekmenin üzerinden.

Ne yaptınız o tekmenin nereden ve nasıl geldiği hususunda?

O çocuk Kur’an’a tekme atmayaydı da sessizce sövseydi, hiçbir meselemiz kalmayacak mıydı?

Sövüyorlar, hakaret ediyorlar ve nihayet tekmeliyorlar, biz ne yapıyoruz?

Biz çocuklarımıza sahip çıkamıyor, onları kurda kuşa yem ediyoruz.

İnternetin, sosyal medyanın büyüsünden kurtaramıyoruz onları…

Yan odada sessiz sedasız, ‘iyi, ders çalışıyor’ zannediyoruz; ama hayır, çocuklarımız, Batının Facebook’una, Twitter’ına, İnstagramına, Doğunun K- Pop’una, Çin’in Tik-Tok’una kapılıp gidiyor, biz tehlikeyi sezemiyoruz.

Seziyoruz ama çok geç ve çaresiz kalıyoruz…

Arkadaşlar, her şeyi ama her şeyi sorgulamanın vaktinin gelip geçtiğini gösteriyor bu yediğimiz tekme.

Dindar nesil projeleri neden sadece İmam Hatipler ile sınırlı bırakılarak, İmam Hatiplileri içimizdeki İrlandalılar gibi ötekileştirdiğimizden, neden onları hazırlıksız ve çaresiz bir şekilde kalabalıkların, seküler hayatın içine atıp kaçtığımızdan tutun da, sosyal medya sınırlamalarına, Tik Tok’u yasaklamaya kadar…

Her şeyi ama her şeyi sorgulamanın vakti gelmiş ve geçmiştir!

Merak ediyorum; bu tekmenin rövanşı, o çocuğu cezalandırmakla sınırlı mı kalacak.

Itrı’yi, Hafız Post’u, İbni Sina’yı, Mimar Sinan’ı, El Harezm’i, Cabir’i, Uluğ Bey’i, Pir-i Reis’i, Birûnî’yi, İbn Battuta’yı, Evliya Çelebi’yi, Kindî’yi, Farabi’yi, İbn Rüşd’ü, Gazzali’yi, Şeyh Galib’i eğitim müfredatına ne zaman sokacağız çok merak ediyorum.

Hala okullarımızda insanın maymundan evrildiğini mi anlatılıyorsunuz?

Vah ki vah!

Çocuğu okuldan attınız, verdiniz cezayı, iyi, afferin… Sonra?

Sonra ne yapacaksanız?