Kültür ve Turizm Bakanlığı, TİKA, Esenler ve Sultanbeyli belediyelerinin desteğiyle 8-12 Haziran 2022 tarihlerinde İstanbul’da Sirkeci Garı’nda serazat düşüncenin coşku ile seslendirildiği dergiler ve dergiciler bir araya geldi. Fuara bu yıl da Balkanlar başta olmak üzere; Ortadoğu, Asya, Avrupa ve Afrika’dan pek çok dergi, yayıncı ve yazar katıldı. Salgın sonrası başlayan kültür etkinliklerinden bir nefes gibiydi. Beyoğlu ve Ankara Kültür Yolu festivalleri ile eş zamanlı gerçekleşen fuarın bu yılki teması “dijital dönüşüm” olarak belirlenmişti. Takvim-i Vekayi’nin yayımlandığı tarihten başlayarak dergilerin fikir ve düşünce hayatımızın en dinamik unsurları olarak varlıklarını sürdürdüklerini biliyoruz. Yayıncılık tarihimiz boyunca dergiler ve dergicilik yeni fikirlerin, ideolojik okulların, direnişin, sanat ve edebiyatın ses verdiği mahfiller olmuştur. Geçmişte iletişim ve bilgilendirme işlevi de görüyorlardı. Yaşadıkları dönemde ‘çağdaş’ (modernlerin ideolojik argümanı olarak değil) olan şair, yazar ve düşünce insanlarının birbirinden haberdar olmalarını temin eden en önemli mevkutelerdendi, dergi.

Tanzimat sonrası başlayan Batılılaşma, Osmanlıcılık, Türkçülük, İslamcılık, dilde yenileşme ve millî edebiyat cereyanları ile diğer ideolojik düşüncelerin seslendirildiği dergiler hala dergicilere ve akademik çevrelere kaynaklık etmektedir. Dergiler basılı yayın tarihimiz boyunca düşünce, sanat ve kültür merkezleri olarak temayüz ettiler ve insan yetiştirdiler. Dergilerin başında bulunan ustalar yaşadıkları dönemin özel insanlarındandı. Sırat-ı Müstakim-Sebillurraşad dergilerini çıkaran Eşref Edip olsa da derginin düşünce sütunu Mehmet Âkif Ersoy‘du ve dergi ona nispetle anılıyor. Servet-i Fünûn dergisi Tevfik Fikret'siz düşünülemez. Genç Kalemler ve yeni lisan hareketini Ali Canip, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp olmadan hayal bile edemezsiniz. Dergah’ı Yahya Kemal’siz düşünebilir misiniz? Büyük Doğu Necip Fazıl, Hareket Nurettin Topçu, Diriliş Sezai Karakoç, Edebiyat Dergisi Nuri Pakdil ve Mavera dergisi Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan olmadan olamazlardı. Yönelişler dergisindeki emeği ile Ebubekir Eroğlu öncülük edenlerdendi. Türkiye’nin edebiyat hafızalarından Varlık dergisi varlığını Nabi Nayır’a borçludur. Yeni Dergi Memet Fuat ve Papirüs Cemal Süreya ile edebiyat tarihinde varlığını sürdürecektir. Attila İlhan’ın da dergici olduğunu unutmamak gerek. Sonuç olarak edebiyat, kültür ve sanat dünyası dergiler ve dergicilik olmadan olmaz; çünkü her bir şair, yazar ve düşünce adamımız dergi yapraklarından kök salarak çınar olmuştur.

Genel yayın yönetmenliğini yaptığım Dil ve Edebiyat fikri birikimini Sebilürreşad-Sıretmüstakim geleneği üzerinden Büyükdoğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergilerinin fikir nehrine iliştirir. Yönelişler, Yedi İklim, Ay Vakti, Bir Nokta … gibi dergilerle birlikte pek çok dergi ve dergicinin de bu nehirlerden beslendiklerini biliyoruz.

Belli bir çevrenin dergi fuarı olarak yıllar önce başlayan fuara bu yıl Türkiye’nin farklı renklerini, seslerini ve düşünce dünyasını temsil eden dergilerin “Tüm Dergiler kardeştir” düşüncesinden hareketle davet edildiklerini biliyoruz; ancak hepsinin bu çağrıya karşılık vermediklerini de gördük. Bu vesileyle şu tespiti yapmak yerinde olacaktır. Türkiye, artık 1960 ihtilali sonrası tasarlanan ve 1980 askeri müdahalesine kadar katı bir şekilde yürürlükte tutulan ideolojik körlük ve körleşme ideolojik kalıplarından kurtulmalıdır. Bunun ülkemize ve ülkemiz edebiyat, kültür – sanat dünyasına verdiği zararları ortadan kaldıracak ve büyük kayıp zamanların kayıplarını telafi edecek bir zemine taşımak gerek. Bu anlamda dergi fuarları ve diğer kültür ortamları birer fırsat olarak değerlendirilmeli. Alışık olduğumuz kalıplar dışında edebî verimlerini ortaya koyan Ot ve Bavul ile Kitap-lık ve Cogito dergilerinin bu ortamda olmalarından memnuniyet duyduğumu da ifade etmek isterim.

Geldikleri mahallede kıymetli misafirler olarak baş köşede ağırlanmaları ve ‘öteki’ olarak bir köşeye atılmamaları değerliydi. Organizatörleri tebrik ederim. Diğer sol, liberal çevrelerin geçmişte bu ve benzeri etkinliklere muhafazakâr, sağcı, İslâmcı çevrelerin ‘aralarında bulunmamak’ gerekçesi ile itibar etmemeleri ve hala aynı inadı sürdürmelerinin fikir hayatımıza bir katkı sağlamadığını, kendilerini aydın – münevver – entelektüel olarak niteleyen çevrelerin diyalog kurmada öncülük etmeleri gerektiği noktasına gelmekte geç kalmamaları gerektiğine inanmaları gerek. Kendilerini kültür ve sanatta öncü kabul ettikleri zamanlardan kalma ilkel egolardan kurtararak ayrışmaya, ayrıştırmaya ve ötekileştirmeye karşı çıkması gereken, bütünlük sağlaması gereken fikir öncüleri olarak bir araya gelmenin imkanlarını araştırmaya ve çoğaltmaya devam etmeliyiz.

1980 darbesinden sonra başlayan yakınlaşma çabaları birden bire akamete uğratıldı ve bu çabaların sahipleri birden kendi patikalarına dönerek yolculuk sonlandırıldı. Edebiyat dergileri sayfalarında soruşturma ve tartışma konularında hazırladıkları sorularla yaptıkları soruşturmalara yer vererek birbirlerinden haberdar olmaya ve karşılıklı fikir teatilerine başlamıştı ki bu yakınlaşmalardan rahatsız olan tanımlanamayan meçhul güçler, önemli pek çok aydın ve düşünce insanını katlederek kamplaşmanın yeniden derinleşmesini temin etti. Ankara’da gerçekleşen gayrı insani cinayetlerden sonra sol – liberal çevrelerin Müslümanları merkeze alan ötekileştirme ve protestolarında “Kahrolsun şeriat, şeriatçılar İran’a, Arabistan’a” sloganları kullanmaları ve birilerini suçlu ilan ederek yargılamadan mahkûm etmeleri ayrışmayı derinleştirdi. Sağ, sol, İslâmî çevrelerde kopuşların ve birbirinden uzaklaşmaların ana sebepleri arasında yerini aldı. Bu ayrışma ve kopuş siyasetin dili, gezi sonrası üretilen sentetik ve merdiven altı dünyasını besleyen yayınlar ile 15 Temmuz ihanetinin mimarlarının inşa ettiği dil ekseninde toplumda karşılık buldu ve gittikçe kemikleşmektedir. Bu ayrıştırıcı dil edebiyat ve kültür çevreleri başta olmak üzere günlük yazılı ve görsel medya ile sosyal iletişim ağlarında bir an evvel sonlandırılmalı ve her bir söz sahibi kendisine söylendiğinde rahatsız olacağı sözü söylemekten vaz geçmelidir. Türkiye’de yaşayan ve bu aziz ülkeye aidiyet hisseden her bir edebiyatçı, kültür insanı, gazeteci, genç, yaşlı ve siyasetçi temizlenerek; kelimelerini ve dilini temiz kılarak konuşmaya ve yazmaya başlamalı siyasetçiler kürsüde bu sesleri çağlayana dönüştürmelidir. 

Dergi fuarının açılış konuşmasında dergileri ve dergicileri dayanışmaya, birlikte hareket etmeye davet etme gereği duydum. Yukarıda karşı mahalle ve ayrışma ile ilgili yazdıklarımın çoğu aynı düşünce nehrinin çevresindeki şair ve yazarlar için de geçerli. Her biri kendisini özel bir alanda tanımlayarak diğerlerini görmezden gelme körlüğünü sürdürüyor. Televizyonlarda program yapan kimi şair ve yazarın (yazdıkları dergiler orada olmasına rağmen) görünmemeleri ve fildişi kulelerinde kibirleriyle baş başa kalarak rahatlama egzersizleri yapmaları anlaşılır bir şey değildi. Bu coğrafyada yaşayanların, söz söyleyenlerin, doğru sese hasret çekenlerin kabul etmeseler de birbirine ihtiyacı var. Dergi fuarında ağabey bir dergi standına fotokopi fanzin dergisini getiren genç bir şair adayı ile konuşmak ve cesaretlendirmenin kıymeti azımsanacak bir şey olmasa gerek. Kibir kulesindeki arkadaşlar bu yola çıktıkları günleri neden hatırlamaz?