Çevrimiçi bir toplantıda konu başlığımız “Hayat Üzerine Mütalaalar: Hayat Nedir ve Nasıl Tarif Ediyoruz Bir Felsefi Yaklaşım” idi. Böylesine zor bir konuyu savunma cesaretini Hasan Ürkmez üstlendi. Hasan Bey Almanya’da Berlin’de yaşıyor. Kendisini uzun zamandır tanıyor ve takip ediyorum. Almanya’da çok sayıda vatandaşımız yaşıyor. Ancak çok azının hatta bir elin parmakları sayısınca insanın filozoflar ülkesi Almanya’da böyle sorular sorup cevaplar arama cesaretini gösteriyor.

1960’lı yıllardan başlayarak çok sayıda insanımız iş ve aş bulmak üzere bu ülkeye geldiler. Birinci ve ikinci kuşağın Hasan Ürkmez’in sorularını sorup onun üzerinde kafa yorması için bilgisi ve birikimi yoktu. Ancak yeni kuşaklar da ilim alanına çok fazla yoğunlaşmadılar. Ekonomik alanda gösterilen başarılar ilim alanında gösterilmedi.

Yıllar önce Almanya’da Türk İzleri belgeselini çekerken 1699 yılında İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra esir düşen ve ardından Berlin’de Chalottenburg Sarayı’nda hizmetçi olarak çalışan Haydar Ali’nin torunu Berlin Üniversitesi’nde tarih hocası Prof. Dr. Götz Haydar Ali’nin sözleri hala aklımda duruyor. Hoca mealen şöyle demişti: “Buradaki Türkler daha çok işçi ve esnaf olmayı tercih ediyorlar. Oysa akademiye ve bürokrasiye yönelseler daha olumlu imaj ve konuma sahip olurlar.”

Almanya bilimin, teknolojinin ve felsefenin zirve yaptığı ülkelerin başında geliyor. Bu nedenle de bu ülkeden alınacak çok dersler var. Hasan Bey Avrupalıların temel ilkesinin “başkalarını taklit etmemek” olduğunu belirtti. Keşke biz de bu ilkeyi taklit edebilsek, diye belirtti. Kendi ilkelerimizi, kendimiz ortaya çıkarmalıyız. Başkalarının yaptığı tanımlar üzerinden yürümenin bizi sıkıntıya soktuğunun altını çizdi. Hiç şüphesiz ki bu konuda fikri ve ilmi bir derinleşme gerekiyor.

Hayatın anlamı üzerine kafa yormak oldukça zor bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Hayatın anlamı yerine, amacı üzerinden yürümenin ve düşünmenin daha doğru olacağı ortaya çıktı. İnsanın hayatı, dünya ve ahiret bütünlüğü içinde kavramaya çalışması gerekir ki “hakikatin” bütününe vakıf olma imkânı bulabilsin.  Hayatı anlamak için çok yönlü çok boyutlu bakmak belki işin başlangıcı olur.

Haz ve hız çağında durup böyle temel sorulara cevap aramaya vaktimiz var mı? İçimizden az bir topluluğun hayatın anlam ve amacı üzerinden temel soruları sormasına ihtiyaç var. Verilecek cevaplar üzerinden hayatı temellendirmek gerekiyor. Bu derinlikli bakışların sonucunda hayata daha anlamlı bakabiliriz.

Hayatın anlamı, belirli kesim ya da dinlerin sorunu olmaktan ziyade insanlığın sorunudur. Bu minval üzerine filozoflar, mutasavvıflar, mütefekkirler kafa yormuşlardır. Geçmişte bu tür sorulara cevap verenlerin düşünceleri üzerine yeni sorular sorup karşılıklarını arayarak ilerlemeliyiz.

Müslümanlar için hayat, Cenâb-ı Allah’ın “sebepsiz” yarattığı bir şeydir. Ne olduğu üzerine değil de nasıl olması ve amacı üzerine kafa yorulmalıdır.  Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de Mülk Sûresi 2. ayette Mevla “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” buyuruyor.

Başa dönerek tekrar soralım sahi “Hayat Nedir?”