Her daim şiddet ve çatışmalarla anılan Lübnan, bu dönem sosyoekonomik bir savaşın içerisinde çırpınıyor. Bölgeden görüştüğüm arkadaşlar toplumsal hayatın rutin düzene girmesini orta vadede mümkün görmüyor.

 

Ülke, siyasal istikrarsızlığa ilaveten sosyoekonomik olarakta tam anlamıyla iflas etmiş. Yoksulluk, alım gücündeki erime vb. tüm ekonomik göstergeler alarm seviyesinin ciddiyetini gösteriyor.

 

Nüfusa oranla dünyada en fazla mülteci Lübnan’da bulunuyor. Ekonomik ve sosyal çöküntünün yanında yaklaşık iki milyon mülteciye ev sahipliği yapması ülkede işleri daha da zorlaştırıyor.

 

Tarihinin en büyük ekonomik sıkıntılarıyla başa çıkmaya çalışan ülkede hanelere günde sadece birkaç saatliğine elektrik verilebiliyor. Çok uzun zamandır hayat bu şekilde devam ediyor. Ürdün ve Suriye üzerinden elektrik temin etme projeleri konuşuluyor, fakat bunlar için IMF vb. dış yardımların sağlanması gerekiyor.

 

Aldığım bilgilere göre bugünlerde devlet daireleri ve bankalar rutin şekilde faaliyetlerini sürdüremiyor. Öyle ki hesabında parası olan bir vatandaş parasını değerinde bankadan geri çekemiyor. Geçim sıkıntıları insanların işlerine gitmesine da mani oluyor. Ayrıca bu sorunlar devlet memurlarında rüşvet ve yolsuzluğu da tetikliyor. Mahkemeler tam çalışmadığından hukuk işletilemiyor, hâkim ve savcılar görevlerini ifa edemiyor.  

 

Bireysel silahlanmanın da çok yüksek olduğu bir ülkede temiz su, elektrik gibi en temel ihtiyaçların bile temininde sorunlar yaşanmasına rağmen asayiş ve düzen şimdilik büyük sorunlarla karşılaşmadan sürdürülüyor.  

 

Siyasette tansiyon yüksek

 

Son yapılan seçimlerde Hizbullah’ın bulunduğu blokun oyları azaldı, bunun ülkede bir kriz oluşturacağı bekleniyor. Mevzuat gereği yakında hükümetin kurulması gerekir, fakat mevcut ülke konjonktüründe bunun pek olası gözükmediği aktarılıyor.   

     

Lübnan, bağımsızlığı sonrasında hep siyasi istikrarsızlıkların yaşandığı bir ülke olmuştu. Birbirlerinden farklı çok sayıda din ve mezhebin mevcut olduğu bir ülkede siyasetteki huzursuzluk çok eski yıllara dayanıyor. Belirlenmiş sisteme göre cumhurbaşkanının Katolik Hristiyan, başbakanın Sünni Müslüman, meclis başkanının Şii Müslüman olması gerekiyor. Bu siyasi sistem ise ülkeyi daha da çıkmaza sokuyor.   

 

Diğer taraftan Akdeniz’de bugünlerde İsrail ile Lübnan arasında tansiyon yükseliyor. İsrail’in Akdeniz’de doğalgaz arama ve çıkarma faaliyetlerini artırması gerilimi tırmandırdı. Hizbullah, İsrail’in Akdeniz’deki faaliyetlerini bir an önce durdurması yönünde uyarıda bulundu. İsrail yetkilileri ile Hizbullah arasında karşılıklı tehdit niteliğinde sözler sarf edildi. Sorunun temelinde deniz yetki alanlarındaki belirsizlik yatıyor. ABD bölgeye arabuluculuk için danışman gönderdi.  

  

İsrail Başbakanı Bennett ise, “Lübnan yönetiminin Doğu Akdeniz’de gaz çıkarmak yerine başkaca gereksiz anlaşmazlıklarla uğraştığını” söyleyerek duruma tepki gösterdi. Ülkenin ekonomik sorunlarına işaret ederek doğal gaz çıkartma imkânını Lübnan yönetiminin bir fırsata dönüştürmesini tavsiye etti. Buna rağmen İsrail ve Lübnan’ın anlaşması pek mümkün gözükmüyor. İran’ın Hizbullah ve dolayısıyla Lübnan üzerindeki etkisinin buna fırsat vermeyeceği öngörülüyor.