Son dönemlerde her şeyle ilgili bir korku havası salınıyor kamuoyuna. Kovid-19'la başlatılan süreç Rusya- Ukrayna savaşı ile devam ettirildi. Gıda krizi ve maymun virüsü üzerinden devam ettiriliyor. Çin henüz kapılarını dünyaya açmadı, oyunun neresinde duracağını da belli etmedi.

Kovid meselesi tarihe karışmak üzere, hastalık grip boyutuna indi lakin dünya tedarik zinciri koptu, başta gıda olmak üzere otomotiv,  tarım ve giyim sektörleri ciddi zararlar gördü. Rusya’nın NATO ve Donbass bölgesi üzerinden Ukrayna’ya yaptığı operasyon ciddi manada Avrupa ve Afrika’yı etkilemeye devam edecek. Dünya tahıl üretiminin %'25’ini karşılayan Rusya ve Ukrayna bugün savaş bitse bile tahıl tedarikine başlasa 3 aydan önce Türkiye hariç hiçbir yere buğday gönderme şansına sahip değil. Türkiye’ye getirilip öğütülen ve başta un ve makarna olmak üzere dünyanın dört bir yanına sevk edilen tahıldan yoksun kalmış bir dünya bugünlerde “yaratıcı yıkım” teorisiyle oyalanıyor.

Hiçbir savaşın sonuçları yapıcı/yaratıcı değildir. İnsanların öldüğü, şehirlerin harabeye döndüğü, üretimin sekteye uğradığı, halkın bir yerlere kaçmak zorunda olduğu hiçbir savaş veya çatışmanın sonuçları yapıcı olmaz/olamaz. Masa başı oyunlarla ülkelerin perişanlığını izleyip ellerini ovuşturan açgözlü emperyalist ruhları zalim bedenlerinden tanırız biz. Bir zamanlar petrol için yaptıkları oyunları şimdilerde tahıl ve çip krizi diye pazarladıklarını görmemek için kör olmak lazım. Hele de çatışma alanına komşu olmak gibi şansızlığı uzun süredir yaşayan bir coğrafyanın “Coğrafya kaderdir” boyutundan” Coğrafya kederdir” boyutuna evrilmesini anbean yaşayan bir halk olarak oyunları görüyoruz.

Konu Türkiye üzerine gelmişken, Türkiye tarımı ülkeyi besleme gücüne ve alt yapısına sahip ender ülkelerden, son yıllarda temel gıda üretiminin yanında egzotik meyvelerle başta olmak üzere onlarca çeşit meyve üretimi ve üretilenlerini dünyanın dört bir yanına gönderildiği bir ülke haline geldi. Bulunan doğalgazın sisteme aktarılmaya başlanmasıyla gaz tedariki açısından rahatlık yaşama şansı bulacak olan ülkemizde tek sorun petrol tedariki nedeniyle olacaktır ki hem elektrik üretiminde fosil dışı yakıtlara geçilmeye devam edilmesi hem de taşıt araçlarında elektrikli motor devriminin bir parçası olunması ile nispeten rahatlama dönemine girilecektir. Nükleer enerji konusundaki çalışmalar da ülkeyi ayrıca rahatlatacaktır.

Türkiye ve Avrupa’dan ne de dünyadan kopma şansına sahip değil lakin dünya üzerinde sözü dinlenen bir ülke, tezleri kabul edilen bir ülke olmak ta başta silah, enerji ve gıdada güçlü olmaktan geçiyor. Silahınız yoksa Rusya gibi bir ülkenin her an saldırısına maruz kalabilirsiniz, hatta Yunanistan gibi İstanbul nüfusunun yarısı kadar bir ülke bile size kafa tutabilir. Gıdanız olmadığında içi isyanlarla baş başa kalmamanız işten bile değil. Hele de enerji problemlerinizi çözemiyorsanız ülkeyi kapatın gitsin noktasına gelirsiniz. Zaten iç ve dış düşman olgusunun da istediği tam da bu değil mi?

Zor zamanlardan geçiyoruz. Dünyaya bir korku iktidarı pompalanıyor. Savaşlar ve yaratılmış kıtlıklar üzerinden dünya yeniden dizayn edilecek yeni bir müesses nizam kurulacak ve bunun adımları ne yazık ki Arap baharıyla beraber atılmaya başlanmış da birçoğumuz bunu okuyamamışız. Yapılması gereken acilen süreç için bir eylem planı oluşturmak ve en az hasarla bu sözde “yaratıcı yıkımdan”  çıkmaya bakmak olmalı, vesselam…