Bugünlerde hayatın olağan akışıyla uyumsuz, akıl kriterlerini hiçe sayan bir enformasyon sorunu ile karşı karşıyayız…

Bugün Avrupa ve ABD’nin bile en büyük sorunu karizmatik, iradeli bir lidersizliktir; dert yandıkları umutsuz bir gerçeklik olarak…

Fakat bize pazarlanmaya çalışılan şey ise güçsüz, çapsız, iradesiz hatta gücü bölünmüş bir liderliktir…

Güçlü liderliği kimlerin istemediğini çok iyi bilmek zorundayız…

Bu ülkede istediği gibi at koşturamayan terör örgütlerinin ve firari hainlerin geri gelmek için kurduğu tek hayal, muhalefetin de satın almış olduğu o, “zehirli yumuşaklık”tır…

Köleleştiren tek şeyin kötü kullanılan güç olmadığını, zehirli yumuşaklığın çok daha vahim kölelikler doğurduğunu Etienne de La Boetie’den iyi okumak gerekir; Sezar örneğinde ki; “Kulluğu tatlılaştıran zehirli yumuşaklığı”ıydı sözleriyle…

Bir dediği bir değini tutmayan, hakikate göre değil de iktidara göre pozisyon belirleyen, gayr-ı meşru yapılara göz kırpan ama ülkesinin menfaatlerini örseleyen bir anlayış, hayatın tam orta yerinde arz-ı endam ediyor; yürekleri dağlayarak…

Ekonomik sorunlar ve enflasyon, her “arsız” isteğe bile kalkan olur düşüncesiyle, saldırmadıkları bir şey bırakmadılar…

Akla işkence eden şeyler duyuyor kulaklar; TİHA’lara, Mavi Vatana, uzay çalışmalarına, TOGG’a dair…

Gerçekten akıl alır gibi değil bu düşmanlığa dair olanlar…

İktisat ilmine zulmeden ekonomi yorumlarını, uluslararası ilişkilerin boğazına çöken düşünceleri, savunma ve güvenlik uzmanlarını aciz bırakan cüretkarlıkları -eğer cahil değillerse- hainden başka kim serdedebilir…

Hiç kimse kimseyi ahmak sanmasın; bir partinin muhalefetteki hali, iktidarı için çok iyi bir yol göstericidir…

Muhalefette bu kadar rahat yalan söyleyebilen, tiyatro çevirebilen bir siyaset anlayışının, iktidarı farklı olabilir mi?

Allah’ın, insan doğarken ve bir defaya mahsus -tabi iyi kullanabilirse- olarak verdiği “erdemler”in eşiği bir kere aşılmaya görsün; bütün erdemsizlikler peşi sıra dizilmeyecek mi?

Eşiği aşılmış ve artık bir stratejiye dönüşmüş o yalancılık, kendine sınırlar çizer mi?

Bütün dünya adeta dalgalı denize ya da türbülanslı bir havaya dönmüşken, tam da ihtiyacımız olan ve herkesin aradığı o güçlü iradeye de sahipken, birileri bize nasıl bir kaptan ya da pilot öneriyor farkında mıyız?

Hayatın her alanına zehirli yumuşamayı, sıvılaşmayı önerenlerin kim olduklarına iyi bakalım…

Birileri siyaset için bunu önerirken, diğerleri de değerlerimize ve kimliklerimize dair farlı yumuşamalar öneriyor…

Yumuşamış ve sıvılaşmış hiçbir karakter ya da zemin üzerinde duranı koruyamaz, onun koruduklarını da koruyamaz…

O önerilen zehirli yumuşaklığın ne devletimizi ne erkeğimizi yumuşatmasına izin vereceğiz ne de “sıvı modern”in değerlerimizi sıvılaştırmasına; her şey fıtratında güzel çünkü…

Her türlü “yapı söküm”, vidaları gevşemiş, sökülmüş bir güvensizlik abidesi üretir…

“Zehirli yumuşaklık”la bu milletin tekrar, “açık küresel bir köle” haline getirilmesine asla müsaade edilemez/etmeyeceğiz…

Soğuk savaşın pinpon topuna döndürülmüş iktidarları unutmadık; zira ABD ve Rusya da unutmamış olmalı ki, tekrar masayı kurmaya çalışıyor…

Çok ciddi bir kırılma noktasındayız…

Onlar, “yenmek için son şans” diyor; biz ise “özgürleşmek için…

Gayret bizden tevfik Allah’tan…