Ayrıcalıklı bir zaman diliminde, aslında “bir oyun ve bir eğlenceden” (Ankebut Suresi, 64) başka hiçbir şey olmayan dünya hayatının gündelik telâşesinden ve aldatıcı yüzünden bir bayramlık olsun uzak durmak şansına sahip olduğumuz için ne kadar şükretsek az…

 *

İmanı hayatın belirleyici unsuru olarak tefekkür dünyasının merkezine koyan İslam medeniyeti kavrayışı, karşılaşılan her meseleye bu düşünüşü tatbik etmiş ve ayrıntılarda bile bu hususun belirleyici olmasına ihtimam göstermiştir…

 *

Bu iddiamıza kılavuzluk eden en önemli delillerden birisi de kuşkusuz ki ‘Kurban’dır. 

Kurban kavramı, kelimenin tam manasıyla, nevi şahsına münhasır bir mana taşımaktadır ve dünyadaki hiçbir dilde (buna Arapça ve Farsça da dâhildir) bir karşılığı yoktur.

Bu iddiamı abartılı bulanların çoğunlukta olduğunu tahmin etmekte güçlük çekmiyorum doğrusu…

Neden böyle düşündüğümü izah edeyim müsaadenizle.

 *

Öncelikle, Türkçedeki ‘Kurban’ ifadesinin kesmek ya da boğazlamak gibi bir manasının olmadığını söylemekle başlayalım. Bu nedenle, Arapçadaki ‘uhdiye’ ve ‘nesike’ gibi Allah rızası için hayvan kesmek anlamında kullanılan kelimelerle ‘Kurban’ arasında herhangi bir benzerliğin olmadığı hakikati tebeyyün eder.

Diğer dillerde de, ‘boğazlamak’ yahut ‘kesmek’ fiiliyle birlikte anıldığını dikkate aldığımızda, Türkçedeki ‘Kurban’ın, bu yönüyle tamamen özgün bir kavram olma özelliği taşıdığı görülecektir.

 *

Bu tespitten hareketle,  Kurban kavramını Türkçeye kazandıran yaklaşımın, aynı zamanda imanı hayata tatbik edip onu kültüre, sanata ve estetiğe dönüştürerek sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirdiğini rahatlıkla ifade edebiliriz.

Yukarıda, İslâm’ın bizim medeniyet kavrayışımızı ayrıntılarına kadar belirlediğini ifade ederken kastettiğimiz de esasen buydu.

 *

O halde şu mülahaza ile konuyu biraz daha açalım…  

Cenab-ı Hakk, aziz Kur’an’ın birçok ayet-i kerimesinde ‘kesilen hayvanların etlerinin ve kanlarının değil, takvanın ve niyetin Zat-ı Ulûhiyetine yakınlaşmaya’ vesile olacağını beyan buyurur.

Bu kutsi beyan vesilesiyle Kur’an’a muhatap idrak, işte tam bu noktada devreye girmiş, dehasını ve estetik kavrayışını sergileyerek ibadî bir unsuru, bir sanat ve estetik değer haline getirmiştir!..

Allah’ın ehemmiyetini ayetlerle belirttiği ‘yakınlaşma’ ifadesinden ilham alan bu anlayış, Arapçadaki yakın olma anlamına gelen ‘kurb’ köküne Farsça ‘an’ eki ekleyerek özbeöz Türkçe bir kavram elde etmiştir!..

 *

Kurban: Yani kâinatın mutlak hâkimine yakınlaşmaya vesile teşkil eden manevi tören…

O’nun rızasına erişmeye bir sebep…

Kesmek fiilinin edebi bir mefhum haline dönüşmesine neden olan kutlu hadise…

 *

Kurbanın sanat ve estetik yönüne vurgu yaptık başından beri…

Peki, bu gerçekten böyle değil midir?

 *

Edebiyatımızda ‘Kurban’ kavramının ne denli etkili olduğu hepimizin malumu…

Buyurun, teberrük kabilinden birkaç örnek:

 *

Bizim Yunus; “Canım kurban olsun senin yolunda/ Adı güzel kendi güzel Muhammed” diyerek Efendimize (sav) olan muhabbetini dillendirirken,

Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nda; ‘Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!’ yakarışıyla seslenirken,

Karacaoğlan; “Ala gözlerine kurban olduğum/ Say edip âleme bildirme beni” diye sevdiğine sitem ederken, ‘Kurban’ olgusunun bu edebi ve estetik yönünü öne çıkarıp, dikkatleri hep bu noktaya çekerlerken, hayatın ta kendisinden söz etmektedirler adeta…

Öyle ya, O en ‘Sevgili’nin ‘Habibi’ne, üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan değerlere ve sevdiğimize kurban olmaktan daha tabii ne olabilir ki?!.

 *

Bir bayram arifesinde, bayram şekeri tadında ve gülsuyu rayihalı bir yazı niyetiyle kaleme alınmış bu satırlar, umarım maksada muvafık düşmüştür.

Bayramınız mübarek olsun…