Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye bayram öncesi kısa ve hızlı bir yolculuk yaptım. Bayramda ise memleketim Erzurum’a gittim. İstanbul’dan batıya doğru yola çıkan bir araç yaklaşık 14-15 saat sonra Budapeşte’ye varabilir. Yine İstanbul’dan doğuya doğru yola çıkan bir araç 14-15 sonra Erzurum’a ulaşır. Ulaşım haritalarında İstanbul ile Budapeşte arası yaklaşık 1325, İstanbul ile Erzurum arası 1230 km. olarak gösteriyor.Bugün ki şartlarda İstanbul’dan araçla yola çıkan iki yolcu yaklaşık aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin 1500’lü yıllarındaki en uç mekânlarına menzil almış olurlar. Bu iki tarihî şehirde Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Osmanlı topraklarına katıldı. Sadece iki şehri baz alırsak devletin batıdan doğuya uzunluğu 2555 km. yapıyor. Böyle bir devlette yaşayan vatandaşın ufkunu varın siz tahmin edin?

Erzurum, Yavuz Selim zamanında fethediliyor ancak daha sonra Safevîler şehri işgal ediyor. Kanûnîzamanında tekrar geri alınarak Osmanlı topraklarına katılıyor. Budapeşte ise bizzat Kanûnî Sultan Süleyman komutasındaki ordu tarafından 11 Eylül 1526 yılında fethediliyor. Şehir direnmeden teslim oluyor. Kanûnî,Kurban Bayramını Budapeşte’de geçiriyor. Macaristan’da egemenliğimiz 145 yıl sürüyor.

Farklı zamanlarda gelme fırsatı bulduğum Budapeşte’de geleneği bozmayarak Tuna Nehri’nin Budin tarafında bulunan Gülbaba’dan destur almak için yola çıktım. Gülbaba’ya vardık, kapıya konulan Gülbaba heykeli ile karşılaştık. Heykelin yanına kocaman bir gül demeti konmuştu. Birkaç genç geri dönüyordu, onlara “Ziyaret yaptınız mı?” diye sordum. “Maalesef Abi, türbe pazartesi olduğu için kapalı”diye cevap verdiler. Kısmet diyerek yarın gelmek üzere dışarıdan Gülbaba ve Macaristan şehitlerine dua ederek oradan ayrıldık. Ertesi hem Gülbaba’yı hem de bizden kalan az sayıda eseri gördüm.

Gülbaba Türbesi’ni en son 2015 yılında görmüştüm. Bu defa türbe çevresinde çok büyük değişimler olmuş. Burası sadece türbe olmaktan çıkmış bir külliyeye dönüşmüş. TİKA, türbeyi tadilattan geçirmiş ve çevresini düzenlemiş. Bahçede kitâbesiz başka mezar taşları da var. Alt katta koridor tarzında bir müze tanzim edilmiş. Macarlarla ortak tarihimize ait dönem, daha çok tablo ve resimlerle çok iyi bir şekilde anlatılmış. Küçük bir ayrıntı bu külliyede namaz kılmak için bir mescit yok.

Budapeşte’de Gülbaba dışında çok az izimiz kalmış. Müzedeki Osmanlı dönemi Budapeşte’sini gösteren tabloda şehirdeki çok sayıda caminin varlığı dikkat çekiyor. Bugün Budapeşte’de minare yok. Şehrin yakınlarındaErd, SzantoUtca’da Osmanlı döneminden kalma bir minare var ancak mescit yok. Mescit yeri tel örgüyle çevrilmiş durumda. Bir beton mihrap yapılmış. Yer hazır bir hayırsever bekliyor… Ben “Madem minare var, mihrap var bari görevi ifa edeyim.”diyerek ezan okuyup öğle namazımı kıldım.

Budapeşte’de Osmanlı döneminden kalma hamamlardan birisinin de aktif olarak çalıştığını öğrendik. Kale tarafında sarayların arkasında Budin’in son beylerbeyi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa’nın mezarı bulunuyor. “145 yıllık Türk egemenliğinin son valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70.yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı. Rahat uyusun!” Akıncı mezarlığı ve 1050 askerimizin yattığı Galiçya Şehitliği ise Budapeşte’de tarihe dair hafızamızı oluşturuyor. Bir başka yazıda da inşallah Erzurum’u anlatırım.