Politik analizler, stratejik yorumlar, matematik hesaplar mevzum değil bugün.

Bugün kalbimle yazmak istiyorum.

Biliyorum…

Ne yazarsam yazayım, kelimelerim sığmaz o şerefli geceyi anlatmaya. Dünyanın tüm nefretleri toplansa, yetmez haine olan kinimi yatıştırmaya.

Kanı bozuk nasipsizlerin mühürleri kalpleri ne kadar körleşirse körleşsin:

Kopan eller, dağılan yüzler, kırılan bacaklar yazdı o çetin gecenin destânını. Can emanetini korkusuzca teslim edenler çekti göndere al bayrağın şânını.

Kudurun ulan istediğiniz gibi!

İnadına anacağız, inadına haykıracağız o kanlı hatıraları.

Başımızdan bir 15 Temmuz geçmemiş gibi yaşıyoruz çünkü. Binlerce vatandaşın kurşuna dizildiği, tankların acımadan insanları ezdiği, 252 kahramanın kalleşçe katledildiği o kızıl geceyi hiç tecrübe etmedik sanki. İbret-i âlem için meydanlarda sallandırılması gereken tipler; rahat rahat nefes alıyor, pişkin pişkin aramıza karışıyor bu ülkede. Yetmiyor, millet namına siyaset yapıyorlar Büyük Millet Meclis’inde. Meclis bombalayan şerefsizlere şeref biçmek için yarışıyorlar politika kürsülerinde.

Ne âlâ devlet…

‘’Muhalefet’’ deyu isim uydurmuşlar bir de kendilerine.

Özgürlükten, cumhuriyetten, demokrasiden, ‘’Atatürk’’ten bahsediyorlar yüzleri kızarmadan. Biz de ‘’demokrasi’’ gereği katlanıyoruz bu soysuz serserilere. Konjonktür denen put formuna şöyle okkalı okkalı söz geçiremiyoruz…

Fethullah Gülen pisliğinin kuduz köpekleri, inanılmaz bir cesaret ve yüzsüzlükle adalet dilenebiliyor bu topraklarda. Herkesin kahramanlaşıp herkesin memleket yıkabileceği sosyal medya agoraları da yetmiyor onlara. Sokaklar, okullar, kitaplar da kesmiyor hiçbirini. Türkiye Devleti’nin yüksek hukuk platformlarında dahi tehditler savura savura üstümüze çıkıyorlar.

En acısı da; teker teker alıyorlar istediklerini.

Gözümüzün önünde birer birer aklanıyorlar.

İçim acıyor.

Gözümüzün önünde kodesten kurtuluyor Amerika’nın itleri. Her geçen gün daha çok tepemize çıkıyor ucube vatansızlar. Ulu orta, alenen, keyifle rencide ediliyor haysiyetimiz. Demokrasi despotizmi, gözümüzün önünde Türkiye'ye saldırıyor…

Dünyanın dört bir tarafında üstüne bombalar yağan milyonlarca Müslümanı, yüz binlerce masum bebeği, yerinden yurdundan edilmiş ülke çapında yığınları ‘’terörist’’ ilan eden; fakat ne FETÖ’ye ne PKK’ya ne de bunların işini gören satılık piyonlara ‘’terörist’’ diyemeyen bir fikir zümresi istemiyorum ben bu ülkede.

Nerede klikleşmiş bir ihanet kabarsa, orada aşkla boy gösteren ideolojik hiziplere hayat hakkı tanımak istemiyorum.  

Sevmiyorum kardeşim şu CHP’yi. Sevmiyorum. Sömürgeci Batı’nın, global çetelerin, terör örgütlerinin lokal taşeronluğuna soyunmuş bu mandacıları vatanımda istemiyorum. Necip milletim kendi ordusunun kurşunlarında boğulurken evinde saklanıp televizyon izleyen, Türk milletinin verdiği o mukaddes direnişe yıllardır ‘’tiyatro’’ muamelesi çeken, her fırsatta Feto’nun yosmalarına süslü methiyeler düzen bu alçaklara dayanamıyorum.

Ömer’in, Aybüke’nin, Eren’in, Yasin’in, Abdullah’ın, Fethi’nin ve ismini sayamadığım daha nicesinin katillerine kur yapan bu küstahlara asla saygı duymuyorum.

Güdeninden güdülenine, bunların hiçbiriyle, hiçbir ittifakın parçası olmak istemiyorum. Ölene kadar bunlarla kutuplaşmayı en büyük şeref biliyor, bunlara gösterilecek en ufak bir müsamahayı cinayet sayıyorum. Zihnimdeki ve kalbimdeki Türkiye tarifi, vicdanımdaki Türkiye hudutları, bunlarınkinden çok farklı zira. Türkiye için savaştığımız her kulvarda başımıza çorap ören bu anlayışla zerre kadar uyuşmuyorum.

CHP’ye ve CHP’ye menfaat sağlayan tüm kepaze kadrolara tiksinerek bakıyorum…

O geceyi dün gibi hatırlıyorum.

Benzinci kuyruklarına, bankamatik sıralarına girmedim.

Sokakları kuşatan darbeci postallarını alkışlamadım.

Haberi alır almaz Kısıklı’ya geçmiştim babamla. Boğaz Köprüsü’ne gidememiştik. İzin vermemişlerdi. Düzenli aralıklarla, sıkış tıkış binlerce kişi hep bir ağızdan tekbir getiriyordu. Heyecan ve galeyan had safhadaydı. Ara ara, CIA emrindeki sözde Türk F16’ları, taciz uçuşlarıyla bizi sindirmeye çabalıyor, cesur ve kararlı kalabalığa korku aşılamaya çalışıyordu. Bazen insanlar birkaç saniyeliğine istemeden panikliyor, çoluk çocuğunu kucaklayıp telaşa kapılıyordu. Fakat sonra, sanki az evvel üstünden düşman F16’sı geçmemiş gibi tekrar dikleşiyor, şehadet parmağını gökyüzüne kaldırıp muazzam bir ahenkle tekbir getirmeye devam ediyordu…

Bu anlardan birinde, kendimi hiç olmadığı kadar değerli hissetmiştim.

Fakat şehadet nasip olmadı.

O kıymete erişemedim.

Ama hiç olmazsa o gece gönüldaşlarımla omuz omuza olmanın şerefini tattım.

Halkıma, polisime, devletime savaş açan, bana ve milletime had bildirmeye kalkan onursuzlara hiç acımadım.

Ben tarafımı seçtim.

15 Temmuz’u, Türkiye’yi aşan bir iman ve şahsiyet kavgası bildim.

Rabbime şükrediyorum.

Bütün şehidlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize inşirah diliyorum...