Başlangıçta iletişim için eğlenceli bir araç olan sosyal medya, bugün pek de farkında olmadığımız gönüllü bir köleliğe dönüştü. İlk kitlesel sosyal medya aracımız Facebook, ‘Okul arkadaşını bul’ mottosuyla hem faydalı hem de keyifli gelmişti.

Ardından peş peşe gelen farklı sosyal medya platformları, kendi formatlarına uygun içerik üretmemizi, başlangıçta arkadaşımız sonra rakibimiz olan kişilere karşı bu yarışta öne geçmek için daha fazla efor sarf etmemizi zorunlu kılar hale geldi.

Twittter’a çok etkileşim getirecek ‘tweet’ler, Instagram’a fotoğraf, hikâye ve şimdi de Reels videoları, TikTok’a videolar, Snapchat’e eğlenceli içerikler üreten ve bu yarıştan kopmamak için zamanının büyük bölümünü bu mecralara harcayan robotlara dönüştük.

Sosyal medya şirketlerinin bizi koşullandırmasının sonu gelecek gibi değil. Geldiğimiz noktada, düne kadar YouTube için yatay videolar çekerek o mecrada var olmaya çalışanlara şimdi ‘Dikey video çek’ dayatması yapılıyor.

Özetle; askerlikteki, ‘Üstten bir düğme açılacak’, ‘Aç’ komutunu hatırlatan bir durum var benim nazarımda. Neyi ne zaman yapacağımızı o platformlar belirliyor ve bize, ‘Buralarda var olmak istiyorsan şimdi trend bu’ deniliyor. Yani, ‘Dikey video çekilecek’, ‘Çek’… Emredersin, komutanım!

Toplumsal iletişim, yaşam, eğlence ve aynı zamanda da iş aracı haline gelen bu platformlar, neyi, nasıl, ne zaman yapacağımıza karar veriyor ve milyarlarca insanı belirledikleri şekillerde hareket etmeye, yaşamaya, içerik üretmeye zorluyor.

Birçok sosyal mecrada hesapları ve çevresi olan, bu platformlarda -amaç ne olursa olsun- var olmaya çalışan ve bu platformların gerektirdiği gibi içerikler üretmeye çalışırken, hayatı ıskaladığının bile farkında olmayan bireyler haline geldik.

Hızlıca bakış atıp geçtiğimiz içerikler, sadece seyirci kaldığımız kısa videolar nedeniyle bazı alışkanlıklarımızı kaybetmeye başladık. Artık okumaktan çok izlemeyi tercih ediyoruz. Çoğumuz, bir makaleyi derinlikli olarak okumaktan, başladığımız bir kitabı bitirebilmekten çok uzaktayız.

Okumak yerine, sosyal medya hesaplarımızın zaman akışlarına bakıp, parmaklarımızı telefonumuzun ekranında kaydıra kaydıra zihnimizi çoğu malayani olan şeylerle dolduruyor ve bunlardan aklımızda ne kalırsa onunla yetiniyoruz.

Bugün kanaatlerimizi sosyal medyadaki zaman akışımıza düşen içerikler belirliyor. Karşımıza teklifsizce çıkan, bağlam bütünlüğü olmayan içerikler, zaman içinde, bir olaya, bir konuya ve bir topluluğa ait yargılarımızı şekillendiriyor biz fark etmeden.

“Peki bu kadar konuştun, çözüm önerin ne?” diyeceksiniz haklı olarak. Korkmayın. Sosyal medyayı terk etmeyi önermiyorum. Amacımız ne olursa olsun, kullanmak zorundayız. Ancak ona ayırdığımız zamanın kontrolü bizim elimizde olmalı.

Çözüm, çevrimdışı iletişime daha fazla zaman ayırmak. Derinlikli bilgi edinmek için makale, dergi, kitap okumak, sinema filmleri izlemek, yüz yüze görüşmeye, insanlarla bire bir temasa zaman ayırmak.