Erzurum dağları kar ile boran

Aldı yüreğimi dert ile verem

Siz de bulunmaz mı bir kurşun kalem

Yazam arzu halımı dosta seslenem

Uy beni beni beni belalım beni

Satarım bu canı alırım seni

Çıkayım dağlara da kurt yesin beni

Bir önceki yazıda Budapeşte’den Erzurum’a küçük bir karşılaştırma yapmıştım. Budapeşte’den söz etmiştim ancak Erzurum’a yer kalmamıştı.

Tarih ve kültür şehri, dadaşlar diyarı Erzurum’a dair yazacak çok şey var. Dünyanın zirvesindeki şehirlerden Erzurum; 2000 rakımda kurulmuş, gökyüzüyle kardeş bir belde olarak zamana meydan okumaya devam ediyor. Bugün ben size tarihî miras yerine kâinatın mirası dağlardan söz edeceğim.

Erzurum, yüce dağların ortasında sırtını Palandöken Dağı’na dayamış Anadolu’nun kilit taşıdır. Bu kutlu beldenin İslâm âlemi için de öneminin altını çizen Alvarlı Efe’nin deyimiyle “Erzurum kilidi mülk-i İslâm’ın. Mevlâ’ya emanet olsun Erzurum.”

İnsan yaşadığı yerlere çok alıştığı için bulunduğu yerlerin adlarını çoğu zaman seslendirmez. Yüksek yerler dağ, tepedir; akan su dere, çay, nehirdir. Ömrümün ilk 22 yılını yaşadığım Erzurum’un etrafındaki dağlar hangileridir, diye düşününce tereddüt geçirdim. Bir anlık duraklamadan sonra Erzurum sınırlarında 8 büyük dağın bulunduğunu hatırladım.

En başta şehrin, eteğine konuşlandığı dünyanın en iyi kayak pistine sahip Palandöken Dağı’ndan söz etmeliyim. Arif Ay “Biz Erzurum’da 33 Kişi İdik” şiirinde 33 masumun hatırasını yaşatırken Palandöken’i i şahit tutar.

Kar Palandökenin börkü

Bundan gayrısını giymedik

Giymeyeceğiz dedik

Ve bu söz üzre başımızı göğe, sakalımızı yere

Boynumuzu ipe verdik

Biz Erzurum’da otuz üç kişiydik

Palandöken’in dışında Akdağ, Allahüekber dağları, Gâvur dağları, Kargapazarı dağları, Mescid Dağı, Kop Dağı, Tatos Dağı Erzurum ili sınırları içinde bulunan büyük dağlardır. Her dağın tarihimizde ayrı hatıraları vardır. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nda 10 binlerce askerimizin donarak öldüğü yer Allahuekber Dağları’nın facialarla dolu hatırası hafızalarımızda ve yüreklerimizde büyük bir acı olarak yaşamaktadır.

Ben Mescit Dağı’nın çocuğuyum. Çoruh Nehri bu dağlardan doğarak Karadeniz’e dökülür. Mescit Dağı’ndan doğan Tortum Çayı’nın oluşturduğu derin vadilerin içinde bulunan köy silsilelerinden Dikmen’de doğdum. Çocukluğum kışın bu köyde yazın Mescit Dağı’ndaki yaylalarda geçti. Kışın kar altında kalan köy baharla adeta dirilirdi. Binbir çeşit çiçekler açardı karların çekildiği yerlerde. Çiçek kokularını ve meyvelerin tadını başka bir yerde bulamazsınız. 6 ay kar altındaki Mescit Dağı’ndaki yaylalarda kar eriyince turnalar, leylekler baharı bize müjdelerdi. Kardelenler diriliş muştusunun habercisi olurdu.

Erzurum’un etrafındaki dağlar, karın yağmasıyla beyaz örtüye bürünür. Karlar eriyince bu defa beyazın yerini yeşil alır. Ancak Erzurum’dan kuzeye gidilince Tortum’la beraber dağlar daha çok kayalıklardan oluşur. Derin vadilerde heybetli taşlar üzerinize üzerinize gelir… Gündüz, güneşin vurduğu dağlar adeta gizlenir. Akşama doğru yavaş yavaş heybetleri ortaya çıkar. Gece bastırınca artık hâkimiyet dağlarındır. Gündüz güneşin, bulutların altında ezilen dağlar geceleri bütün heybetleri ile arzı endam ederler.

Büyük şehirlerde ufukları karşı apartman ve reklam tabelalarıyla sınırlı olanların kâinatın kitabını okumak için dağlara yollarını düşürmelerini tavsiye ederim.