Bilgisayarı her açışımda sanki beynimde köpekler havlıyor. Oysa bir hikâyenin kelimelerini yakalamaya çalışıyorum, ipin ucunu ha yakaladım ha yakalayacağım derken bakıyorum, beynimde köpek boğuşturuyorlar. Yoldan her geçenin Genelkurmay başkanı, geçmeyenin özgürlük savaşçısı olduğu bir zamanda hatırladım, evet hatırlıyorum. Morgın Frimın (sanırım okunuşu böyle) bir filminde Arap bir rehber rolündeydi. Bir eski zamandı ve yabancıya rehberlik ediyordu. Az konuşuyordu. Yabancı, her zaman olduğu gibi geveze ve her şeyi biliyordu. Bir ara Morgın amcayı fena sıkıştırdı, geçmişinde bir kadın olup olmadığını sordu. Üzerine çok gitti. Morgın Amca boncuk boncuk terledi. Sevdiğinin, hayatını karartanın, hayatından çekildiği için sönmüş güneşi olanın adını vermemek için çok direndi. Öyle bir an geldi ki içinde bir yerlere gömdüğü o ismi hatırladı. Hatırlamış olmanın şaşkınlığını çok iyi oynadı. Sanırsınız gerçekten kendi sevdi. Sanırsınız unutmanın pişmanlığıyla kayalıklardan aşağı atlayacaktı.

Alt tarafı bir ismi hatırlamamız gerekiyor. Bir isim, unutmaya değecek bir isim. Kavga etmeye değecek bir isim. İçimizde saklamaya değecek bir isim. Yasmin Levi dinlediğimde aklıma gelen bir isim var. O ismi her hatırladığımda boncuk boncuk terlerim. Belki de yakılan insanlar, kitaplar, gemiler, denizde boğulanlar gelir aklıma. Korkunç bir katliamın tam ortasından çıkıp gelen bir kız çocuğu... Katliam denildiğinde aklımda kalan ilk bilgi. Aşk denildiğinde aklımda kalan ilk bilgi. Savaş denildiğinde, yaşamak denildiğinde aklımda kalan ilk bilgi saklıdır o isimde.

İçinizi ısıtan bir isim. Susmak ve kadere itaat etmek denilince... Herkesle paylaşamayacağınız bir isim. Evet, yazmayacağım. Akdeniz’i, zeytini, mezarlığa bakan ilk odamda okuduğum o romanları hatırlatan, doğduğum günden beri kabuk bağlamayan bir yara gibi ülkemden akan kanı hatırlatan o ismi söylemeyeceğim.

İnsanı haklılığından bile vazgeçiren isimler vardır. Hani, su sırasını veren, uzun yoldan gelmiş ama sabırla başkalarının itiş kakışının bitmesini bekleyenler vardır ya... İtiş kakış size ne verir, diye sormaz bile. Gülümser ve bilir ki kanaat en büyük hazinedir. O adam için kanaat kanlı canlı bir yoldaştır ve onu unutmaz. Bilir ki pınar münbittir. Çeşme verdiği için büyüktür. Hz. Meryem bilmediğimiz kadar, Hz. Hatice canımızı yakacak kadar, Hz. Yusuf çöldeki kuyu gibi büyüktür. Hatta, verdiğini unuttuğu için büyük olanlar vardır...

Morgın Amca'nın hatırladığı isim Yasmin/Yasemin idi. Ölmemiş, belki de onu bir kere daha göreceği güne ulaşmak için ölmemiş. O isim sayesinde sabırlı bir rehber, az konuşan bir insan, az hata yapan olmuştu.

Ne zaman Yasmin Levi dinlesem dünyanın hay huyu kenara çekilir. Köpek sesleri uzakta kesik kesik, küçük bir kız çocuğunun hıçkırıkları gelir kulağıma...

Hatırlamaya ve unutmaya değer kaç isim var yüreğimizde. Gönlümüzü bir nazarıyla, bir sözüyle imar edecek, gülistan yapacak; sükutuyla viran edecek kaç isim var?

Belki de o kadar çok isim zikrediyor ki dilimiz, gönül dahi o isimleri söylemekten insan değil de beşer oluyoruz. Zira, bir ismin dalları altında oturanlar hem oluyor hem de ölebiliyor. Gönlünü kalabalık bir mezarlık kılanlar ise ne yaşamayı ne de ölmeyi asla beceremiyor, vakit dolduruyorlar.

"Adın kurtuluştur ama söylememeliyim."

Şairin tek satırda anlattığını geveze böyle anlatır!