Geçenlerde yazdığım bir yazıda şöyle yazmışım; “Çocuklarımızı kimler yetiştiriyor?” diye soruyorum bazı şeyleri görünce. Hayret etmekten fazlasını yaşıyorum gördüklerimin karşısında. Üzülüyorum.

Geçenlerde biri mahallemizin tecrübeli abilerinden birine

- “Çocuklarımızı nasıl iyi yetiştireceğiz?” diye sordu.

Hiç beklemeden verdi cevabı abimiz;

- “Kendinizi iyi yetiştirerek…”

Bazı şeyleri düşündükçe insanın içi acıyor. Olanı görünce, olması gerekene bakınca ve olmayınca bazı şeyler can yakıyor gerçekten. Yusuf Kaplan “Gençlerini ihmal edenler geleceklerini imha ederler” diyor defaatle. Çok haklı ve canı yanıyor belli ki. Zira gözlerinin önünde oluyor olanlar, görüyor. Ve görmek çoğu zaman acı veriyor.

“Peki ama ne yapacağız?” diye bir soru zihnimizin her bir yanında yankılanıyor şimdi. Çözümü bulmak belki de çözmekten daha zor. Ama en başından başlamak lazım gibi geliyor bana. Yani çocuklarımızdan önce çocuklarımızı yetiştirenleri, onlara dokunan, onlara anlatanları bir şekilde dertlendirmek gerekiyor belki de.

Yine Yusuf Kaplan’dan bir alıntı yapayım; “Öğretmenlerimiz ders öğrettikleri kadar biraz da dert öğretseler bu kadar derdimiz olmayacak” diyor.

Peki ama o gençler ne diyor ne düşünüyorlar? Esas merak edileceklerden biri de bu ve bu olmalı. Hata sadece onlarda değil ki demiştim. Ve şöyle söylemiştim evvelden;

Abiler! İnsaf edin. Yirmi sene, otuz sene sonrasının hayallerini kurduğunuzu söylüyorsunuz, bir gençlik yetiştirmekten bahsediyorsunuz zoraki toplanmış ya da menfaatinin peşine gelip de oturmuş binlerce insanın doldurduğu salonlarda önünüzdeki mikrofonlara konuşurken. Misal ki bir “şuurlu gençlik” diyorsunuz her bulduğunuz mikrofonun karşısında. Ama bir genci gördüğünüzde dinlemiyorsunuz bile. Yapmayın! Biraz samimi olun en azından. Zira bir nesli kaybediyorsunuz ve farkında değilsiniz belki ama siz de kayboluyorsunuz…