'Zaman’a münhasıran düşünmek, konuşmak ayrı istidat, hatta yetkin bir maharet ister. Başlıktaki iddialı lafız mazur görülsün, sadece zamanın kullanımına dair iki çift laf etmektir niyetimiz.      

Her şeyden önce şahittir yaptıklarımıza zaman, ihmal ettiklerimizi, tembelliklerimizin sonuçlarını haykırır yüzümüze. Gerektiği halde kasten icra etmediklerimizi, hoyratça tükettiklerimizi gösterir bize.  

Bilinçsiz ve malayani uğraşlarla fazlaca meşgul olunan bir dönemden geçiliyorsa üstelik kaybı hesap etmek daha da zor hale gelir.

Teknoloji hükümranlığı ve esaretinin bizleri çepeçevre kuşattığı bir çağda esas olandan kopmadan “özne” kalabilmek daha da güçleşir.  

Bu sanal ama gösterişli mütecaviz mantaliteye direnmenin beyhude bir çaba olacağı kulaklarımıza fısıldanabilir. Fakat giden sadece zamandan gider, üstelik telafisi de olmaz.   

Modern dünya tüm cezbediciliği ve baş döndürücülüğü ile o kadar içimizdeki, “haz ve hız” o kadar kuşatmış ki zihinlerimizi farkındalık neredeyse topyekûn rafa kaldırılır.  

Biz, çizilen resimdeki renkli bir karakter mi yoksa yazılan senaryodaki arzulu bir figüran mı veyahut seyir terasında izlenmeye hazır bir dublör mü olacağız? En değerli zaman çizelgemizde dümende mi kalacak yoksa başkalarının dümeni mi olacağız? Kararını vereceğiz.  

Gündemlerimizi önceliklerimiz doğrultusunda yine kendimiz tarafından belirleyebilmeli ve öylece zamanı doğru kullanmaya başlayabilmeliyiz.

‘Başkaları’nın gündemlerinin takipçisi olmayı, her gün hatta her saat ani ve gelişigüzel değiştirilen konu başlıklarını değerli bulmayı bırakmalıyız.  

Trend olanı bilinçli kenarda tutabilecek özgüven ve cesareti gösterebilmeli, bağımsız şekilde ihtiyacı kavrayıp samimi vaziyette öze odaklanabilmeliyiz.

Çoğunlukla verimli başlangıçlar vazgeçmelerle, terk etmelerle başlar. Önce insan lüzumsuzu bir kenara atar, sonra doğru meşguliyetlerin huzuruna bırakır kendini.   

Dünyanın küçük bir köye dönüştüğü, kitle iletişim araçlarının olabildiğince yaygınlaştığı, etkileşim adı altında teşhir ve gösterişin sınır tanımadığı, mahrem olanın külliyen rafa kaldırıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Sosyal medyanın hususiliği bertaraf ederek gündemlerimizi anlık belirleyip değiştirebildiği günümüzde takibe mecbur hissettiğimiz kişiler, olaylar, konular kimlerin öncelikleri içerisinde yer alıyor sorusunu bir daha sormalıyız.  

Suni gündemlerin hercümerç hale getirdiği zamanlarımızı mesnetsiz meşgale girdabından kurtarmaya teşebbüs edebilmeli, özgür irademizle belirlenmiş kendi gündemlerimizi öncelemeye başlayabilmeliyiz.

Aksi takdirde başkalarının nesnesi olarak mütemadiyen belirlenmiş şeylere maruz kalmaya devam edeceğiz.

Ya da çizilen sığ yönlendirmelerden kaçınarak ufkumuzu yeniden oluşturacak, doğru vizyon harmanında dövülmüş meselelerimizi önümüze alarak geleceğe doğru emin adımlarla yürüyeceğiz.

Ferasetle belirlenmiş meseleler ışığında zamanlarımızı dolduracak, bu minvalde gelecek inşasına kendimizi adayacağız. Aksi takdirde giden sadece değerli ömürden, kıymetli zamandan gidecektir.