Zayıflık alanı insanların güçlü çıkışlar yapmasına yol açar. Türkiye’de iktidar değişimi için ciddi bir psikolojik alan oluşturulmaya çalışılıyor. Değişim önce psikolojik alanda başlatılır. Sonra sosyal medya ve algı yönetimi üzerinden propaganda yürütülür.

Son 25 yıl içinde gördüğümüz manzaraları hatırlamakta fayda var sanırım, Bir zamanlar gazetelerde şöyle manşetler olurdu:

“İrtica hortladı, Okulda namaz”, ”Okulda başörtüsü rezaleti”, ”İrtica PKK’dan tehlikeli”, “Gerekirse silah bile kullanırız”, “Karadayı’dan Humeyni Dersi” …

Bir sabah uyanırdınız alakalı alakasız bir adam çıkıp öğretmenin başörtüsünden, öğrencinin başörtüsünden bahsedebilirdi. Hatta bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapmış bir zat “Arabistan’a gitsinler” dahi demişti.

Zor zamanlar geçirildi. Öğrenciler okullarından atıldı. Okumaları engellendi. Zorunlu Eğitim adı altında ilginç dayatmalar yapıldı. Ve bunların hepsi çağdaş ve modern bir ülke kurulacak havasıyla yapıldı. Ama bir yandan da ülke talan edildi.

İktidar değişti lakin birilerinin kafası hiç değişmedi. Başörtülü öğrencileri fişlemek için görüntülerini çekenler mi dersin, onlara mobbing uygulayanlar mı dersin, Onları bu ülkeden atmakla tehdit edenler mi…

Sürekli eski günlere özlemle yanıp tutuşan, dindarları gerekirse boğmak üzere fanteziler kuranlar, eskiye dönmeyi dört gözle bekleyenler. Tek hedefleri var iktidarın değişmesi eski statükocu yapının yeniden hâkim olması. Yoksa üst perdeden böylesi atıp tutmalar yeniden başlar mıydı?

Birkaç gündür Prof. Dr. Üstün Dökmen’in bir başörtüsü çıkışı medya gündemine düştü. Dökmen, “başörtülü psikolog olmaz” deyip işi meslek etiğine bağlamış. Gerçi çıkıp ben öyle istiyorum demek yerine meslek etiği maskesini bir güzel kullanmış lakin arka planında düşüncesini ifşa etmekten hiçte imtina etmemiş. Laf arasında diğer mesleklere de aba altından sopa gösterirken o benim alanım değil başkaları da o alanda konuşu versinler de dikkat benim üzerimde toplanmasın havasında selam çakıyor ortalığa.

Birçok kimsenin ajandasında bu tür söylemler var. Seçim zamanına doğru daha da ortaya çıkacaklar. Daha da konuşacaklar. Mesele iktidarın gitmesi ve ya gitmemesi meselesi olmaktan çıkacak Dindarlarla mücadele edip onları sindirme meselesi haline dönecek ve bunlarda işaret fişekleri olarak ortada duruyor. Mesele Üstün Dökmen değil bu zihniyetin yıllardır kenarda durması ve kendince günü gelince kendini hatırlaması.

Biz o yollardan geçtik, yıllarca başörtülülere kan kusturanlar tekrar hortladığına göre bazı hazırlıklar olduğu aşikâr. Öyleyse Halkı kin ve öfkeyle baskılayan herkesin yaptığından dolayı hesap vermesi gerekiyor. Adı ne olursa olsun. Yoksa bunların duracağı dineceği yok. Vesselam…