İlk kitaplığımı hatırladığımda boğazım düğümlenir. Lise bitmek üzereydi. Yurttan ayrılmak zorunda kalmıştık. Terme taraflarında, Hayvan Pazarı'nın yakınında toprak damlı iki katlı bir ev vardı. Doğan’la oraya çıkmıştık. Girişte ev sahibinin oğlu, karısı ve çocukları oturuyor, üst katta ise biz yaşamaya çalışıyorduk. Neredeyse günde bir kitap bitirdiğimiz günlerdi. Ha, o evde üç aydan fazla oturduk, Allah razı olsun ev sahibi hiç kira almadı. Doğan kitap tutmazdı. Kitap tutmayı kitaba ihanet olarak görürdü. Bense severek okuduğum kitapları borç harç alır odamdaki tavalıka, gömme dolaptaki rafa dizerdim.

Martı, Siddhartha, Günaha Son Çağrı, Kale, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, Maldororun Şarkıları, El Grecoya Mektuplar, Yeraltından Notlar, Ramtha, Ben Oyum, Cahit Zarifoğlu'nun Yaşamak'ı, Martın Eden, Bir İnsan, Simone ve Sartre'ın bir düzine kitabı, Erbain, İnce Memed, Dağdan Kopan Ateş, Hakikatin Araştırılması, Kevir ve İnsanın Dört Zindanı, Kalplerin Keşfi, Ömer Nasuhi Bilmen'in hazırladığı Büyük İslam İlmihali... Hepi topu 29 ya da 30 kitaptı.

Irak bombalanmıştı. Bosna Savaşı’nda katliam yaşanıyordu. Çeçenistan'a Ruslar ilerliyor, Kimya öğretmenim okuduğum kitaplara bakıp sözlü notumu kırıyor, İstanbul'da üniversiteye giden arkadaşlarım yeni çıkan dergiler getiriyor, siyah bir deri montum vardı ve kalbim zaman zaman ağrıyordu.

Lise bitmek üzereydi, neden, niçin hatırlamıyorum o kitapları dağıttım. Günlükler tutuyordum. Sanırım altı defter olmuştu. Köye gittiğim bir zaman tepenin ardında o günlükleri yaktım. Belki anlık bir öfkeyle, belki derin bir düşünceyle... Yaktım ve dağıttım. O deri montumu çok seven bir arkadaşıma verdim. Sigaraya başlamıştım ve bir gün elime duvardaki çifteyi alıp ava gitmiştim. Sanki av nasıl yapılır çok iyi biliyormuşum gibi tutuyordum tüfeği.

Walter Benjamin; “İnsan 14 yaşında evinden kaçmıyorsa, yol alamaz” diye zikredilebilecek bir sözü vardır. Ben 19 yaşında sanırım bir şeylerden, bir yerden kaçtım, uzaklaştım.

O uzaklaştığım yerde kalan kitapları çok özlüyorum. O kitapların ruh-u manevilerine saygı niyetine belki de her yola çıktığımda -açıp okumasam da- bir kitap alıyorum.

O kitapların isimlerini de içindekileri de çok iyi hatırlıyorum. O avda sürünün erkek ördeğini vurduğumu hiç unutmuyorum; ilk günah gibi duruyor dipdiri hafızamda.

Çok uzaklarda bir yerlerde, bir tavan arasında hatırı sayılır bir kütüphanem var. Doğan'ın yine kitaplığı yok. Şimdiki kitaplığım yerine tavalıktaki kitaplarımı dönüp dönüp okumak istiyorum...

Eser bırakmak üzerine, ölümsüzlük üzerine ne çok konuştu, yazdı, atıştı insanlar. Bu mevzu benim konum değil; Mesela kadim adamlar bir ibadethane yapmaya dursunlar, temeli kazıp yıllarca beklerlermiş, temel yerine bir otursun hele diye... Mesele eser bırakmak değil; kendini bir eser gibi inşa etmekmiş meğer.

Ömür boyu bitmezmiş, dönüp dönüp kendini yontmak.

(Geriye dönüp baktığımda o otuz kitap iskeleti kurmuş, eti sırtlanmış.... 30 yıl boyunca o otuz kitaptan edindiklerime cila çekip durmuşum.)