Hani bir şey düşünürsünüz, bir şey hatırlarsınız, mutlaka yapmalıyım dediğiniz bir şeyler gelir aklınıza; bir müddet sonra aklınızdan çıkar düşündüğünüz, hatırladığınız ya da yapmak istediğiniz. Bu yaşlanmak gibi bir şeydir belki de. Belki de yaşlanmaktan daha tehlikeli bir şeydir. Yaşlanmak ya da unutmak ne kadar tehlikeli olabilir; insanın kendini bırakması yanında?

Kendinizi bıraktığınızda zaman zaman gelip yoklar hani bazı görüntüler. Kıyıcı, ferah, derin anlamları olan görüntüler...

Bir ayet, bir şarkı, bir koku, bir söz, bir resim, bir duruş, bir manzara... İnsan, görüntülerle düşünür. Hatta, ilkin gözü düşünürmüş. İlk önce dili düşünür diyenler de var. Lakin dile dair olan daha çabuk silinirmiş. Bu yüzden görsel hafızanın melanet bir şey olduğunu da söylerler.

Bir savaşı, bir şehri, bir olayı tasavvur ederiz anlatılırken.

Mesela birileriyle telefonda konuşurken karşıdaki insanı zihnimde hayal ederim. Nasıl; oturuyor mu, ayakta mı, bir şeylerle mi ilgileniyor, kalabalık içerisinde mi, yalnız mı...  En çok da beni merak eden anam kadını tasavvur etmeye çalışırım. Sesi... mecalsiz ya da neşeli gelen sesine göre evin neresinde, nasıl, gözleri nasıl mesela...

Dünyada kapladığımız yer nokta kadar olsa da sığmayız dünyalara. Bir sevdiğimizin gönlüne, bir garibin yüreğine, bir çocukluk hatırasına sığarız ama.

Yemyeşil çayırlar vardı köyümde. O yeşil çayırların tabanına su yürürdü. O çayırlarda yürümek, koşmak; hatırladığımda bile sanki ayaklarım ıslanır.

Ve atlar... Bozkırın o son atları. Onları her hatırladığımda ilk yenilgim gelir aklıma. Pancar kuyusuna düşüp boğulan atımızı ve tayını her hatırladığımda yenilgilerimin bitmeyeceğini, zira ilk yenilginin at kişnemeleri zihnimin çeperlerine vurdukça yenilgi yurdudur dünya, deyişim. Daha çokta bir kavgada olduğunu düşünmeyen, hayatına anlam katmak isteyenler için bir yenilgi yurdudur. Hatta, başkalarının oyunlarını hiç hesaba katmayıp kendini bulmak isteyenler bu oyunda bir yem olmak durumundadırlar. Öyle ki kendini bulmaktan vazgeçip kendini bıraktığı anda yenilgileri çoğalmaktadır.

O gün o at ve tayı takibi bırakıp arkadaşlarımla oyuna kaptırmasaydım kuyuya düşmeyeceklerdi. Tabii, kaderde varmış diyeceksiniz. Evet, atları eve götürsem kader belki de başka tezahür edecekti.

Belki de asıl kayıp zihnimizde billurlaştırdığımız, hayatımızı anlamlandıran resimleri, kalbimize ve beynimize ok gibi saplanan sözleri unutmamızla başlıyor. Bu yüzden olsa gerek gözlerimize fer getiren, tekdüze hayatımız içinde deniz feneri gibi yanan o sözleri hatırladığımız anda o fenere doğru gitmeli, kayıp zamanın peşine düşmeli, söküğün tam ucundan tutmalıyız.

Yoksa bir gün o çayırlara geri dönemeyeceğiz. Kendimizi bıraktığımız yeri bile hatırlayamayacağız.