Yaşanan bir olay karşısında konuyla ilgili olanlar sıfatlar anılıyorsa dikkat edilmesi gereken bir durum var demektir. Haberlerde bir olayın kahramanları “şucu”, “bucu” diye tanımlanıyorsa orada bir art niyet aranmalıdır. Tabii doğrudan “kimlikler” adına gelişen olayın da niteliği farklı olacaktır. Bu durumda da adına eylem yapılan kimlik, kurum, bölge bu olayı yaptığı açıklamada, yazılı metinlerinde ya da yaygın eylemlerinde ne kadar benimsiyor ona bakılmalıdır.

Algı oluşturmanın en kestirme yolu, bir kesimin en iyi bildiği doğruyu onların hoşlanmayacağı en kötü yanlışla yan yana koyarak anılmasını sağlamaktır. Bu yanlışı sürekli gündeme getirmek kafalarda soru işaretleri oluşturacaktır. Tabiri caizse “her kör satıcının kör alıcısı olduğu gibi” kitleselleşen toplumlarda fısıltı medyası (sosyal medya) yoluyla yayılan dedikoduların da mutlaka alıcısı olacaktır. Hani bir kişiye 40 gün veli dersen veli, deli dersen deli olurmuş ya, işte öyle bir şey. Yani “yalanı ve yanlışı” yüksek perdeden yoğun bir şekilde tekrar ederek inandırıcılığı artırmak geçerli bir yöntemdir.  Olay çok küçük de olsa abartarak ifade edildiğinde mutlaka bir alıcısı çıkacaktır.

Sıkıntılı durumlardan bir tanesi de “genelleme” yapmaktır. Şu bölgede oturanların hepsi “hain”, şu inanç mensuplarının hepsi “hırsız”; şu renkte, şu boyda olanlar şöyledir, böyledir gibi yapılan değerlendirmelerin büyük çoğunluğu yanlış, yalan ve iftiradır. Bu durumu sadece yergi için düşünmemek gerekir, olumlu konularda da genellemeler yapmak doğru değildir. Herkesin “veli” olduğuna inanılan bir topluluktan bir tane “deli” çıktığında yaşanan hayal kırıklığı büyük olmaktadır.

Filozof Epimenides “Tüm Giritliler yalancıdır.” önermesi “yalancı paradoksu” olarak anılmaktadır. Bu sözü söyleyen Epimenides de Giritli olduğuna göre o da yalancıdır. O zaman söylediği önerme de gerçek dışıdır. Yumurta tavuk hikâyesi gibi; yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıktı? Gel de çık işin içinden.

Bir de atalarımız ne güzel ifade etmişler; “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.” Bu nedenle konuşurken çok dikkatli olmak gerekir. Söz ağzınızdan çıkıncaya kadar sizin esirinizdir ama ağzınızdan çıktıktan sonra siz onun esiri olursunuz.

Seçim dönemleri en çok kullanılan propaganda malzemelerinin başında, rakiplerin hatalarını bulmak gelir. Taktik, bu hatalar üzerinden tabanları ateşlemektir. Özellikle muhalefette olup herhangi bir projesi olmayan siyasiler için en iyi araç, eksik ve yanlışlar üzerinden yürümektir. Bu seçim taktikleri kısa dönemli olarak işe yarayabilir ancak uzun vadede toplumda büyük yaralara sebebiyet verecektir. Siyasetin amacı ülkeye hizmette yarışmakken, “fitne ”üzerinden hareket etmek, birlik ve beraberliği bozmaktan başka bir işe yaramaz.

Anlattıklarımız propaganda taktikleridir. Buradan şöyle bir sonuç çıkarmak yanlış olur; suç işleyenler cezalandırılmasın, hata yapanların hatası düzeltilmesin. Bir de hadiselerin hukukî boyutu vardır. Hatalarla, yanlışlarla mücadele her zaman ve her zeminde yapılmalıdır. Yanlış yapan “senden” olunca kötü, benden olunca “iyi” diye bir şey asla olmamalı. Doğru, adaletli ve ahlaklı olmak sadece seçim dönemlerine özgü kavramlar değil, hayatımızın bütün aşamalarında olması gereken elzem değerlerdir.