İyi ve güzel ne varsa, korumak için özel tedbire ihtiyaç hisseder. Çünkü, kendi haline bırakılan her şey, giderek özgün vasfını kaybeder. Hayatın akışına bıraktıklarımız ise, eğim ne tarafa doğru ise o tarafa doğru yönelirler. Rastgele akışlar da, genellikle doğru bir mecraya akmaz. İnsanoğlu var olduğundan beri, iyileştiren ve kötüleştiren iki taraf hep var olmuştur ve olacaktır da. Akıl gelişip güçlendikçe çoğalır ve bilginin gösterdiği istikamette kararlar alır. Aklın ihtiyaç hissedildiği en büyük konu, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, faydalıyı ve zararlıyı ayırt edebilmesi ve giderek iyilerin içinden en iyiyi seçebilme derecesine ulaşabilmesidir. Çünkü insanın ve insanlığın selâmeti buna bağlıdır.

Duruşunuz duruş öğretir

Rabbimiz buyuruyor ki, “Ey İman edenler! Eğer Allah’a (c.c) karşı gelmekten sakınırsanız; O size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.” Enfâl 29.  Bu lütuf, bir çabanın sonucunda verilecektir. Biz doğru yolda kalmak, Allah’ın (c.c) emirlerine uygun yaşayabilmek için; aklımızı ve gönlümüzü ifsad edecek, yolumuzu yokuşa sürecek, bizi istemediğimiz tarafa doğru sürükleyecek şeylere karşı bir duruş, bir direnç göstermek ve tutunduğumuz dalları sağlamlaştırmak zorundayız.

Dualarımız giderek gerçeğimiz olabilir

Dünyada bir arz ve talep gerçeği vardır. Rabbimizin (c.c) takdirinin dışında kula düşen kısmı açısından ifade ediyorum; içimizden geçirdiklerimiz bile bir dua gibidir. Çünkü içteki istek, yüreği harekete geçirir. Bir de bakmışız ki o tarafa yönelmeye başlamışız. Gönlümüze konuk olanlar, hayatımıza girmeye adaydır. O zaman korunmamız için gönlümüzün yollarında karakollar var mı? Bizi uyaran, sinyal veren, hatırlatıcılar var mı? Zararlıyı bilirsek korunmayı düşünürüz. O halde bunun için, hem ayete uymamız, hem de aile, akrabalar ve içinde bulunduğumuz çevrenin bize verdikleri mesaj, bizi ulaşmamız gereken yere taşıyor mu yoksa bizi başka taraflara mı sevk ediyor, buna bakmalıyız. Diyelim ki tanımıyoruz, korunmak ve sakınmak da istiyoruz. İmdadımıza dualarımız yetişmeli. Manevi zırhımız için namaz kılmak ve abdestli durmak, Kur’ân-ı Kerîmi elimizden düşürmemek, Sünnet-i Seniyyeyi öğrenme çabası içinde olmak, zaten fiilî bir duadır. İlâveten, kavlî dualarımızı da özenle oluşturmalıyız. Çünkü her ânı tek kullanımlık olan bu hayat buna değer.

Örnek verecek olursak;

Allah’ım (c.c), Senin kıymet verdiğin bir kul olarak, bu dünyada doğru yaşama derdi olan ve bunun için gayret eden bir kul olmak istiyorum, bana yardım et! Doğruyu bilemeyebilirim, Sen kalbime, aklıma ilham et, fark etmemi ve tercih etmemi nasip et. Zararlı olanı bilemeyebilirim, Sen aklımı hayırda çalıştır ve gönlüme Senin sevmediklerine karşı soğukluk ver, aklettir, fehmettir, yanlışı görür görmez terk ettir. Benim ihtiyacım olan bilgi kaynaklarını görmemi, yönelip istifade etmemi, Sen benim nasibim kıl. Doğru bir çevrede bulunmamı ve bunun için gayret etmemi nasip eyle. Doğru insanlara karşı gönlümde ülfet oluştur. Beni ve Ümmet-i Muhammedi (s.a.v), Peygamberimizi (s.a.v) en güzeliyle örnek alma konusunda nasipdar kıl. Senin gücün her şeye yeter. Âmîn!..