Zaman kendi mecrasında akıp gidiyor.

Geriye dönüp bakmışsın, ömür ne de çabuk tükeniyor.

İnsan ömrünün iki aşamasıdır, çocukluk ve yaşlılık.

Birisi hayatın ilk, diğeri son dönemlerini temsil eder.

Hayat; bebeklik ve çocuklukla başlayan ve yaşlılıkla çevrimini tamamlayan dairedir adeta.

Başlangıç ve son birbirine yaklaşır, yakınlaşır.

Çocukluk ve yaşlılık dönemleri arasında dikkat çekici benzerlikler vardır.

Sanırız ki yalnızca çocuklar ilgi ve sevgiye çok muhtaçtır.

Buna en az çocuklar kadar ihtiyaç duyan başka bir grup daha vardır ki, onlar da yaşlılardır.

Bu sebeple olsa gerek, insanın yaşlandıkça çocuklaştığı söylenir.

Çocuklar gibi ilgi bekler ve ilgilenilmek isterler.

Çocuklar gibi çabuk alınır ve çabuk kırılırlar.

O sebepledir ki, Rabbimiz evlatların yaşlı olan anne-babalarına ‘öf’ demesini yasaklamıştır.

İlgi ve sevgi hangi yaştaki insanı beslemez, hangimizi motive etmez ki!

Oysa çocuklar ve yaşlıların ilgi ve sevgiye ihtiyacı çok daha fazladır.

İlgi ve sevgi çocukları büyütürken, yaşlıları da hayata bağlar.

Her iki grup da hayata ilgi ve sevgiyle tutunurlar.

Yaşlılıkla birlikte artık metabolizma ve hareketler yavaşlar, vücut farklı hastalıklardan mustarip duruma düşer.

Yaşlılar kendilerini hayattan dışlanmış hissederler.

Hayata dair ne kendilerinin büyük beklentileri kalmıştır, ne de kendileri ile ilgili bir beklenti içerisine girer insanlar.

Hayat ve yaşam tüm hızıyla akarken, yaşlılar bu hıza uyum sağlayamazlar.

Uyum sağlayamadıkları için hesaba katılmazlar.

Onlar çoğunlukla unutulmaya terk edilir.

Unutulmak ise en büyük yalnızlıktır onlar için.

Hayatlarının son dönemlerinde yalnız kalmaları, kapılarının çalınmaması, telefonlarının çalmaması onları derin hüzne boğar.

Yaşlılık büyük bir hayat tecrübesine sahip olmaktır aynı zamanda.

Yaşlılarımız hayattan dışlanmayı değil, hayat tecrübelerinden istifade edilmeyi hak etmelidir oysa.

Onlar bizim annelerimiz, babalarımız, amcalarımız, yakınlarımız ya da komşularımızdır.

Tatlı bir söz, hatırlandığı hissini veren bir yaklaşım onları mutlu etmeye yeterlidir.

Onlar merhamet ve şefkatle yaklaşılmayı hak ediyorlar.

Nasıl ki anne ne meşakkatle çocuğunu dünyaya getiriyor, onu yetiştirebilmek için ne zahmetlere katlanıyor, baba ona kol kanat geriyor, geçimini ne güçlükle temin ediyorsa; çocuklar da yaşlanan anne-babalarının zahmetine katlanabilmeli, onlara sevgi, saygı ve merhametle yaklaşmalı, onları üzecek söz ve tavırlardan kaçınmalıdırlar.

Yaşlılarımızı yalnız bırakmayalım.

İlgi ve sevgimizi onlardan eksik etmeyelim.

Yaşlanmış anne-babalarımızı, yakınlarımızı arayalım, hâl ve hatırlarını soralım.

Unutmayalım; bir gün biz de yaşlanacağız.

O da nasip olursa tabii.