Siyah önlük, önlüklerin zencisidir!

Siyah önlük bir hazırlıktı; kaybetmeye, aşağılanmaya, korkuya ve boyun eğmeye!

Siyah önlük giyen çocuklar, Amerikan yardımı süt tozlarını sıcak suya katıp içerlerken ağızlarından tadın söküldüğünü fark edemediler. Ardından kuru üzüm ve fındık yardımı da geldiğinde, ‘bayram değil seyran değil, Amerika neden bizi öpüyor?’ diye soru soracak yerlerini koparmaya başlamıştı her yıl kollarına vurulan ve beş kuruş kadar iz bırakan aşılar.

Siyah önlük giyen çocuklar 23 Nisan çocuk bayramlarında eşek yarışı yapar, sevmedikleri arkadaşlarıyla ölümüne güreştirilir, ağızlarına tahta bir kaşık bıçak gibi saplanır, ucuna kaynamış bir yumurta yerleştirilir, ‘Koş aslanım, koş ve birinci ol!’ denilir. Birinciler, kaşığı ağzına gizliden yan yerleştirenler ve yumurtanın altına lokum yapıştıranlardır. Kaybeden çocuklarsa yıllar sonra işkencelerde o sıcak yumurtaları koltuk altlarına yerleştirenlerin gözlerinde, acımasız öğretmenlerin yüzlerini görürler. Siyah önlük giyen çocuklar bir iki tokatla kurtulamazlar çözemedikleri matematik sorusunun vebalinden. Tüm parmaklarını birleştirip dua ederler, “ne olur cetveli yavaş vursun öğretmen!” diye.

Siyah önlük giyen çocuklar birinci olmak istemezler. Hatta ön sıralarda oturmamak için kavga ederler. Siyah önlük giyen çocukların en büyük öğretmeni korku olmuştur. İnsanlardan kork. Yunanlılardan kork! İranlılardan kork! Kendinden kork! Güven kelimesi ancak emir olarak kafasındadır siyah önlük giyen çocuğun. Emredildiğinde güvenir; emredildiğinde korkar; emredildiğinde yemeğini yer!

Siyah önlük giyen çocukların sınıftan dışarı çıkışları, mahkûmların bahçeye çıkışları gibidir; her ikisinde de ziller Pavlov’un düdük öttürmesi gibidir: Çık dışarı!

Siyah önlük giyen çocuklar uygun adım, başları öne eğik yürümenin acısını ölene kadar taşırlar omuzlarında. Siyah önlük, bir antrenmandır; giyilecek diğer önlüklerin embriyo hâlidir. Ve her önlüğün üzerinde bir şef ya da müdür önlüğü vardır; öğretmenlerinin buyurganlığını hatırlatacak olan.

Siyah önlük giyen çocuklar ülkeyi bilinmez düşmanlardan, ailelerini kötü komşu ve akrabalardan, kendilerini arkadaşlarından korumak için zırhlanırlar her sabah. Yollara düştüklerinde “birilerini ya da bir şeyleri” kurtaracak küçük adamlardır onlar.

Siyah önlük giyen çocukların kol yenleri burunlarını ve gözlerini silmekten kayış gibi olur; “siyah, kiri saklar” özlü sözü de belki o çocukların kol yenlerinden dökülmüştür. Siyah önlük giyen çocukların yakaları vardır: Beyaz, bayrak işlemeli, gül işlemeli, hayal işlemeli… Zira, avuç içi kadar özgürlük bırakmıştır devlet onlara işlesinler diye. Hele bir de 12 Eylül görmüş çocuklar vardır, boğazlarına kadar kararttıkları çocuklar okula başladıkları gün başlayacaklardır aşağılanmaya; “Bizim aya giden uzay mekiğimiz yok!” “Siz okumadığınız için ilerlemiyoruz!”, “Söyleyin bakalım: Muhammed’i mi seviyorsunuz, Atatürk’ü mü?”, “Acıktınız… Rafta ekmek var. Ekmeğe ulaşmak için Kur’an’a basar mısınız?”

Siyah önlük giyen çocuklar yaş tahtaya bastılar, ömürlerinin üzerine bastılar, kendilerini kandıracak olan partilerin amblemlerine bastılar. Ama emir almadıklarında ayakları havada kaldı; bu sebepten olsa gerek mültecileri en çok onlar anladılar. Basamak olmaktan kurtulamayandır siyah önlüklü çocuklar; serbest piyasa ekonomisine, sınıf atlamaya, ilerlemeye giden yola, kimliksizliğe!

Siyah önlük giyen çocuklar dünyanın iki kutuplu, bir de bağlantısızlardan oluştuğu siyasî bir dünyaya doğdular. Çocuklarına mavi önlük giydirdiklerinde kutupların buzları çoktan erimiş sulu bir dünya vardı artık… NATO, Varşova Paktı ve Bağlantısızlar. Üçüncü hâlin imkânı dâhilinde dördüncü hâlin imkânsızlığına alıştırılmış bir kalıpta. Siyah-beyaz televizyon gibiydi ekranları: Devletçi, toplumcu, kendini iptal etmiş, kitle psikolojisinin etkisiz elemanı, koroyla şarkı ve türkü söylemeye meyilli...

Ekranlar renklendiğinde ise ilk gelen renk kırmızıydı: Kan kırmızı. Siyah önlük bir emirle çocukların sırtından çıkartılıp mavi önlük sırtlara raptedildiğinde Bağdat kırmızı, Saraybosna kan kırmızıydı haritada.

Siyah önlük giyen çocuklar, siyah-beyaz zamanları özleyeceklerini hiç düşünmemişlerdi, renkli televizyon zamanlarında insanların renklerin kanlarını çıkarttıkları güne kadar. O çocuklar, siyah önlükleri kayıplara karıştığında anladılar ki, “siyah, önlük önlüklerin zencisidir” ve ruhlarına başkaldırmayı öğretmiştir yıllarca.

Artık ne önlük kaldı ne de arkalık. Tüm özgürlükler içerisinde, özgürlüğü arıyor ve ne pahasına olursa olsun mutlu olmaları gerektiğine inanıyor önlüksüz çocuklar. Siyah önlük giyen çocuklara, siz atalarınızdan borçlu doğdunuz, diye öğretmişlerdi. Önlüksüz çocuklar ise herkesin ve her şeyin onlara borçlu olduğuna inanıyorlar. Hadi bakalım; kolay gelsin!