İnsan özgün bir varlıktır. Sadece onda bulunan özel ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarmaktan sorumludur. Bunun için her insanın çok farklı yaratıldığı, her farklılığın çok özel ve önemli olduğu ve bunu hayata geçirip insanlığın hizmetine sunulması gibi bir sorumluluğunun olduğu önce bireye fark ettirilmeli, inandırılmalı sonra da çaba sarf etmeye teşvik edilmelidir. Bu önce ailenin sonra öğretmenlerin daha sonra da herkesin birbirine karşı görevidir. Çünkü bütün değerler, davranışlar ve insana dair her şey; önce insanın içinde yapılanır sonra dışa yansır. İnsan önce kendisini sevmeli, inanıp güvenmeli ve bu dünya için çok anlamlı olduğunu bilmeli. Ancak bu sayede içinde oluşacak savaştan korunmuş olur ve ancak bu şekilde dışarıdaki sorumluluklarına odaklanabilir. Bu ben olabilmesidir.   

Her insan dört ailesine karşı sorumludur

Her birimiz, dört aileye mensubuz. Dünya üzerinde yaşayan insanlardan oluşan insanlık ailemiz, içinde doğup büyüdüğümüz ailemiz, evlenip eşimizle birlikte oluşturduğumuz ailemiz ve eşimizin ailesi. Bu dört aile, her birey nasıl davranırsa ona göre şekil alan esnek ve değişken bir yapıya sahiptir. Her insanın ne yaptığı çok çok önemlidir çünkü ondan haberdar olan herkesin zihninde o yapılan bir iz bırakır ve kişiyi etkiler. Haberdar olmayanlar ise, göle atılan bir taşın oluşturduğu dairesel etki gibi, bozulan ya da iyileşen insanın yaydığını atmosferden hisseder. Huzur da huzursuzluk da önce insanın kendisine sonra da insanlık ailesine sirayet eder. Sürekli bir şeyi yapanlar, o şeyi yapan insanların sayısını hızla artırır. Öyleyse, insanlığın selâmeti için bu yaptığımız şey iyi olmalı.

Kendisinin sınırlarını bilip koruyan, başkalarının da sınırlarına riayet eder

İnsanın kendisini koruyabilmesi; anlamını, önemini ve kendisine ait bir sorumluluğu olduğunu kavramasıyla mümkündür. İnsan ancak sınırlarını bilip koruduğu kadar kendisini gerçekleştirebilir. Bir toplum; erdemli davranma konusunda güçlü imanı olan kişiler sayısınca, şehirli ve medeni olur. Sınırlarını bilip koruyan, karşısındakinin de sınırlarında kalmasını sağlamış olur. İşte o zaman, kendimizden başlayarak, çevremizdekilerin önce iç dengelerini sonra da ilişki dengelerini kurmalarını sağlamalarına yardımcı olmuş oluruz. Bu her insanın insanlık borcudur.   

Kendisi içten güçlenmeyen ben olamamıştır, ben olamayan da biz olamaz

Tek kullanımlık bir ömrümüz var. Allah (c.c.) hangi durum karşısında ne yapıyoruz bunu görmek için hayatı ve ölümü var ettiğini bildiriyor. Öyleyse, ne yapıyorsak hem bedenimize hem defterimize kaydoluyor. Önce ben olmaya ve sonra da biz olabilmeye gayret etmeliyiz. Aile hukuku bunu gerektirir. Değerlerimizin nesilden nesle aktarılması, güzel ve anlamlı hayat hikâyelerinin oluşması, sağlam duruşlu ve meleklerin bile hayran kaldığı düzgün şahsiyetli insanlar olabilmemiz; birlikte yaşama, birbirimizi hoş görebilme, güzellikleri paylaşmaya değer bulma vb. becerilerimizin gelişmesiyle yakından ilişkilidir. Ben ve herkes buna değer, bu dünya ve ahiret hayatı buna değer.