Siyaset denen şey aynı zamanda “retorik” adı altında bir “söz söyleme sanatı”nın da icrasıdır…

Fakat son dönemlerde özellikle Meral Akşener’in icra ettiği şekliyle bu sanat, söz söyleme hâlinin en cıvığı olan talk show seviyesine indi…

Rakibini sadece bir siyasetçi olarak eleştirmenin ötesine geçen ve onun gerektirdiği ahlaki üslup seviyelerini aşan bir alay, aşağılama dili var ortada…

Bunu sadece kelimelerle değil, onu besleyen jest ve mimiklerle de bezeyerek kendi vekillerini kahkahaya boğarken, eleştirdiği siyasetçinin sabır taşını çatlatmayı deniyor adeta…

Bırakınız bakan olmayı, herhangi bir insanın bile, adı üzerinden itibar suikastına uğratılması çok çirkin bir durumdur…

Siyasetçi olmadan önce olduğu gibi siyaset bitince de Sayın Bakan’ın taşıyacağı adı; “Nebati bakan” yani “bitkisel” diyerek aşağılamak, ciddi bir zaafın da göstergesidir… 

Üstelik bunu sadece Akşener de yapmıyor…

CHP’nin sözcüsü Faik Öztrak da çok iç gıcıklayıcı bir tonlamayla yapmaya devam ediyor…

Bu yapılanın ne denli ayıp bir şey olduğunu anlamaları için kendilerinde denemelerini öneriyorum…

Bir siyaset ortaya koyamayan, çözüm sunamayan kişilerin cümlelerle oynayarak, onları iğdiş ederek beğeni toplamaya çalışması, rakiplerinin kişilikleriyle, isimleriyle dalga geçmesi çok kötü bir güldürü denemesinden başka bir şey değildir…

Kullandıkları dile gülenler var diye bunu çok “iyi” sanmaları da ayrıca manidardır…

Kaybettikleri şey aynı zamanda -olursa tabi- devlet idaresinde ihtiyaç duyacakları itibara dayalı otoriteleridir…

Seviye düşürmeyi kabul eden herkesten kendilerine de çok rahat yönelebilecek bu dil ancak siyasete zarar verir ve devlet ciddiyetini yıpratır…

Eğer Akşener’in içinde kalmış bir talk show ukdesi varsa bunun tatmin edileceği yer TBMM’nin kürsüleri değil, sahnelerdir…

O zaman biz de gidip izleyelim ve hep beraber gülelim; gerçek şahsiyetlerin alaya alınmadığı bir güldürü ile…

Rakibinin işini değil de kişiliğini hedef alan siyaset, her türlü değerini yitirmiş, çirkinleşmiş acınası bir çabanın ürünüdür…

Rakibine güç yetiremeyen ergenlerin uzağa geçip, ihtiyaç hâlinde de rahat kaçabileceği bir mesafeden, onu sinir edecek alaycı üslup ve tavırlarını andıran bu yaklaşım, ciddiyet gerektiren siyasetin dili değildir, olamaz…

Bir siyasetçinin rakibini sinirlendirerek hataya zorlamasını elbette anlarım; ama o seviye bu seviye değildir…

Altı dolu söz sanatının tarihte neleri yerinden oynattığını çok iyi biliyoruz…

Toprağını bulmuş bir sözün nasıl filizlendiğini de…

Bu millete, layık olduğu dille seslenen her siyasetçi gönüllerde sarsılmaz bir yer bulmuş ise bunun en büyük sebebi bilgelikle bezeli hitapları olmuştur…

Öyle ya, “Küp, içindekini sızdırır…”