İsrail ve Lübnan,   ABD’li diplomat Amos Hochstein’in arabuluculuğunda yürütülen dolaylı görüşmelerin sonunda iki ülke arasındaki deniz sınırlarının çizilmesi konusunda anlaşmaya vardı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Meclis Başkanı ve Başbakan ile yaptığı istişarelerin ardından anlaşmanın nihai taslağını onayladığını açıkladı.

İsrail Başbakanı Yair Lapid, “tarihi” olarak nitelediği anlaşma sonrası yaptığı açıklamada, anlaşmanın “İsrail'in güvenliğini sağlamlaştıracağını, ekonomisine milyarlarca dolar getireceğini ve kuzey sınırlarının istikrarını artıracağını” söyledi.

Anlaşmaya göre arama çalışmaları tamamlanan ve gaz çıkarma denemelerine başlanan Kariş gaz sahası tamamen İsrail’e kalacak.

Bir kısmı İsrail’in sınırları içinde kalan Kana sahasındaki gaz ise Total tarafından çıkarılacak ve iki ülke arasında diplomatik ilişkiler bulunmadığı için İsrail payını Fransız şirketten alacak.

Lübnan Başbakanı Necip Mikati, Total’den bir an önce Kana sahasında çalışmalara başlamasını istedi.

Buraya kadarki bilgiler genelde konuyla ilgili haberlerin hepsinde bahsedilen şeyler.

Fakat anlaşmanın söz konusu haberlere yansımayan yönleri de var.

İran’ın Ortadoğu’daki proxy örgütlerinden Hizbullah’ın Lübnan yönetimi üzerindeki vesayeti ve böyle bir anlaşmanın örgütten yeşil ışık alınmadan imzalanmasının imkansız olduğu malum.

Zaten Hizbullah da anlaşmayı onayladığını gizlemiyor.

Dolayısıyla deniz sınırı anlaşmasının gerçekte Hizbullah ve İsrail arasında imzalandığını söylemek yanlış olmaz.

İmzalanan anlaşma, İsrail’in sınırlarının, yani Filistin toprakları üzerindeki işgalin Hizbullah tarafından fiilen kabul edilmesi anlamına geliyor.

İsrail’in kuzeydeki kara sınırı gibi deniz sınırı da Hizbullah’ın koruması altında olacak.

Lapid’in “İsrail’in güvenliği sağlamlaşacak ve kuzey sınırlarında istikrar artacak” demesi boşuna değil.

İran tarafından desteklenen örgütler başta olmak üzere Filistinli direniş grupları bugüne kadar hep “Filistin topraklarının tek bir karışında dahi işgalin meşruiyetini kabul etmeyeceklerini” ısrarla vurguladılar.

İsrail’in işgal altındaki Filistin karasularından çıkaracağı “gazın aslında Filistin halkına ait olduğunu” ve işgalciler tarafından “gasp edilerek çalındığını” söylediler.

Örneğin Hamas, Temmuz ayında yayınladığı bildiride, “işgalci düşmanın Filistin topraklarında ve karasularında hakkı olmadığını” söyleyen Lübnan Emniyet Genel Müdürü Abbas İbrahim’in açıklamalarına övgüde bulunmuş, işgalcilerin Filistin ve Lübnan halklarının doğal kaynaklarına el koymasına karşı ortak bir tavır belirlenmesi çağrısı yapmıştı.

Filistin direnişine göre, İsrail anlaşmayla gerçekte Filistin halkına ait gazı çıkarıp satacak ve oradan elde edeceği geliri işgal altındaki topraklarda yürüttüğü Yahudileştirme projelerinde kullanacak.

Filistinlilerden çalınan gaz Filistinlilere kurşun olarak geri dönecek.

Filistinli direniş grupları anlaşmadan hiç memnun değiller ancak ağızlarını bıçak açmıyor.

Çünkü anlaşmanın bir ucunda Hizbullah var.

İran zaten Filistinli gruplara bu gibi durumlar için yardım ediyor.

İsrail o anlaşmayı bir başka ülkeyle imzalamış olsaydı, “Filistin halkına ve davasına ihanet edildiğini” söyleyen açıklamalar arka arkaya gelirdi.