Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin bir enerji merkezi hâline gelmesine yönelik açıklamaları tüm gündemimizin bir numaralı konusu hâline geldi.

Kuzey Akım arzını Karadeniz'e yönlendirebileceklerini ve Türk Akım'dan Türkiye ve Avrupa'ya gaz sevkiyatının devam edeceğini ifade eden Putin’in Türkiye'de büyük bir gaz merkezi oluşturulmasına yönelik çıkışı, tüm dünya basınında ciddi karşılık buldu.

Peki, tüm dünyanın enerji sıkıntılarıyla boğuştuğu bir dönemde, tüm bölgesel ve küresel stratejik parametreleri değiştirecek açıklamaların, şu son birkaç aylık dönemde yaşananların sonucu olarak hesapsız kitapsız yapılması mümkün mü?

Tabii ki de hayır…

Haftalardır yazılarımda detaylı olarak işlediğim küresel düzenin değişimine ilişkin olarak son 10 yıllık süreçte yaşanan her gelişmenin bu açıklamada payı var. Özellikle Rus savaş uçağının düşürülmesiyle gerildikten sonra 15 Temmuz’daki ABD rolünün netleşmesi ile hızla düzelen ikili ilişkiler kapsamında son 6 yıllık süreçte alınan aksiyonlar, ortaklıklar, görüşmeler… Bu açıklamalarda hepsinin payı var.

15 Temmuz ve 2018’de Rahip Brunson olayları ile başlayan ABD’nin Türk ekonomisine karşı saldırıları, Türkiye’nin Rusya ile olan yakınlığını artıran en önemli olaylardı. Çünkü bu iki olay kapsamında ABD’nin gündemi çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. ABD, yükselen Asya’nın önünü, istikrarsız bir coğrafya oluşturmak suretiyle özellikle üç güçlü ülkede başlatacakları operasyonlar aracılığı ile ortaya çıkacak bölünmelerle kesmek istiyordu.

Bunlardan ilki Rusya’ydı. Hem zengin kaynakları hem tarihsel motivasyonu hem de Asya’daki en önemli güçlerden biri olması açısından, on yıl içinde dünyanın bir numaralı ekonomisi hâline gelmesi beklenen Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesini, bölünmesi suretiyle oluşacak güç boşluğu ile sabote etmek adına mükemmel bir patlayıcı olabileceği gibi, Asya’daki büyük bir düşmandan kurtulmak açısından da ABD’nin üzerine plan yapmaktan vazgeçmeyeceği bir ülkedir Rusya.

İki numaralı ülke İran. Azerbaycan Türklerinden Kürtlere karışık nüfusu, doğru şekilde kullanılmasın diye bastırılan enerji kaynakları, tarihsel motivasyonu, İsrail’in güvenliği ve Rusya ile olan kader birliğinden ötürü bölgenin istikrarsızlığı ve güçsüzleştirilmesi için İran’ın bölünmesi de ABD için olmazsa olmazlardan. Tabii ki işin güneyimizde kurmak istedikleri Kürt devleti ve iyice karıştırmak istedikleri Pakistan-Afganistan hattı da var. (Trilyonlarca dolar harcayıp yerleştiler. Afganistan’dan her şeyi Taliban'a bırakıp kaçmaları ve Pakistan'daki yönetim değişikliğini bu çerçevede okumak lazım.) ABD menfaati açısından tüm işaretler “böl, parçala, yönet” takvimi üzerine işliyor…

Üç numaralı ülke de Türkiye…

Türk Devleti’nin 15 Temmuz öncesi dönemde ABD’nin faaliyetlerini daha net okumaya başlayıp içeride yoğun bir mücadeleye giriştiği bir dönemde, hareket kabiliyetinin kısıtlanması adına düşürülen Rus savaş uçağı ve gerçekleştirilen Büyükelçi suikastı, Türkiye ile Rusya’nın arasına set olarak koyulmaya çalışılmış fakat iki tarafın da tedbirli davranışları sonrası olayların arkasındaki güçler netleşmiş ve Türkiye ABD’nin taleplerinin aksine bölgesel politikalarını ve ABD'siz stratejik planlarını hayata geçirmeye hazırlanınca da 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşmiştir. 

Yaşadıkları ağır başarısızlık sonrası maskesi tamamen düşen ABD, ülkemize karşı her geçen gün tutumunu sertleştirse de Türkiye bağımsızca yepyeni bir yola girip ABD güdümündeki Avrupa’ya da rest çekmek suretiyle yüzünü bağımsızlığından taviz vermeyecek şekilde Asya’ya çevirmiştir. Hızla yaklaşmakta olan Batı blokunun ekonomik ve sosyal çöküşüne karşı Türkiye’yi onların mecbur kalacakları bir ticaret, üretim, finans, diplomasi ve enerji merkezine dönüştürmek için çalışarak, yeni parametreler tanımlayıp bunlara uygun ilişkiler kurarak sıkıştığı, ötekileştirildiği, üstüne komplolar kurulmaya çalışıldığı köşesinden yükselip yepyeni bir hüviyete kavuşmuştur.

İşte bu süreçte en büyük destek de Rusya’dan gelmiş, Türkiye’nin atlatması gereken zor sınavlarda Rusya bazen açıktan bazen ise örtülü şekilde ‘kader birliği’ olarak tanımlanacak bir çerçevede Türkiye’ye yardımlarda bulunduğu gibi Türkiye de Rusya’ya ciddi destek olmuş, oyun sahasına Rusya’ya zarar verecek oyuncuların girmesine müsaade etmemiştir.

Türkiye ile Rusya arasındaki bu kader birliğinin ve bu yazıya konu olan Türkiye’yi gaz merkezi yapma açıklamalarının çok öncelerden planlandığının en güzel ispatı 24 Kasım 2015 ile 10 Temmuz 2018 tarihleri arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapan Sn. Berat Albayrak’ın tesadüfi olmayan şekilde tam da Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başladığı hafta yayınladığı “Burası Çok Önemli” isimli kitabının doğal gaz/LNG konularını içeren kısmındaki arama, altyapı, depolama ve dönüşüm faaliyetlerine ilişkin bölümlerini göstermek mümkün. 

Kitabı okuyan biri Karadeniz’de arama yapan gemilerin, Silivri Yer Altı Doğal Gaz Depolama Tesisi’nin, Tuz Gölü Yer Altı Doğal Gaz Depolama Tesisi’nin, Saros FSRU Tesisi’nin, Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Üniteleri’nin hikâyelerini okuyunca tüm bu yatırım ve faaliyetlerin geçen gün yapılan bu açıklama için yıllardır hazırlandığını ve ilerleyen dönemlerde çok daha büyük gelişmelerin karşımıza çıkacağını rahat bir şekilde anlayabiliyor…