İnsanın mazisi hatalar diyarı. Tarih tekerrür eden pişmanlıklar ve yanlışlıklarla dolu.

‘Hatasız insan olmaz’ diyebilir, insanın tabiatında bunlar var diye düşünebilirsiniz.

Fakat toplumlara dair hatalar, telafisi mümkün olmayan bedelleri büyük kalabalıklara ödetir.    

Şiddet ve zulmü besleyen güç istenci ve ihtiras, “sizden uzak” yüzbinlere hatta milyonlara dokunabilir.  

Kitle iletişim araçlarında sonuçları “istatistik” gibi sunulsa da hatalı kararlar ile birilerinin yurtlarından göç etmelerine ve ölümlerine neden olunur.   

Fakat trajik şekilde dünya bunları kanıksar, zaman içerisinde tedricen alışır ve mağduriyetler artarak devam eder.   

Kontrolden çıkmış politik hırslarla verilen kararlar, “yaşamak” için bir belde arayan milyonların göçüne neden olur. Sadece şiddetten kaçarken Akdeniz’de hayatını kaybedenlerin sayısı yılda beş bine yaklaşmıştır.    

Hobbes’un ifadesiyle ‘insan, gerçekten insana kurtluk yapıyor’. Birlikte yaşamak herhâlde insanlara zül geliyor.

Oysa insanları birleştiren o kadar çok şey var ki. Büyük felaketlerin zorunlu kenetlenmeyi mecbur etmesinden öte coğrafya bile birlikteliği teşvik ediyor. Zoraki çizilen sınırların akrabalıkları ve yakınlıkları nasıl dumura uğrattığını hatırlayalım.

Dünyanın en büyük nehri Nil on ülkeyi birbiriyle konuşmaya mecbur ediyor, diğer denizler, dağlar da aynı görevi ifa ediyor. Elbette bunlar baktığınız yere göre ayrıştırabilir veyahut birleştirebilir.

Çatışma ve şiddeti ortaya çıkaran, böylelikle insanları ayrıştıran hırs ve güç istencine karşı kenetlenmeyi artıran unsurları öne çıkarmak, dünya barışına katkı yapar.  

Sanat ve müzik de insanları bir araya getiren etkenlerin başında geliyor.

Onat Kutlar’ın Tanburi Necdet Yaşar’dan iktibasla aktardıkları müziğin gücü hakkında pek manidar hisleri bize sunuyor;

“Müzik o zamanlar da herkesi birleştirirdi. Mevlevi Dede Efendi ile Ermeni Oskiyan Efendi’yi, Rum Zaharya Efendi ile Üçüncü Selim’in hocası Yahudi İzak Efendi’yi. Tamburi İzak Efendi saraya girince sultan ayağa kalkardı. Müzik, padişah ile yoksul bir hamamcının oğlunu da birleştirirdi. Dede Efendi yoksul bir halk çocuğu idi. Hammamizade denmesi ondan.”[1]

Gerçekten bu minvalde Osmanlı devlet adamlarının müziğe ilgisi aşikârdı. Tanbur ve kemanla hemhâl I. Mahmud ve neyzen II. Mahmut musikişinas padişahlar içerisindeydi. Yeni makamlar üreten, musikide çok önemli bir köşe taşı olan III. Selim’i de yad etmek gerekir.      

Sanat ve müzik insanın, özellikle karar merciinde olan liderlerin şiddet eğilimlerini törpülüyor. 1543 yılında Kanuni Sultan Süleyman, I. Françoise’nın kendisine hediye olarak gönderdiği orkestranın müziği ile karakterindeki sertliğin yumuşadığını ve “Osmanlı ordusunun harp şevkine olumsuz tesir edeceği” düşüncesiyle müzik grubunu geri gönderdiği söylenir. 1623’te IV. Murat’ın kardeşlerini öldürme fikrinden dinlediği musiki ile vazgeçtiği aktarılır.[2]  

İnsanın diğerleriyle iletişim kurma gibi bir ihtiyacı bulunur. Aslında şiddet de kendini ifade etme biçimidir. Fakat gerek bireysel gerekse toplumsal olarak doğru kanal ve enstrümanlarla kurulan iletişim şiddeti ortadan kaldırır.        

Temelde bir ses uyumu olarak tanımlanabilecek müzik, esasında kendini ifade etme biçimidir. Ama aynı zamanda ruhları dingin hâle getirir, sağladığı insicamla karar veren dimağlara barışçıl mesajlar gönderir.    

_________

1-Yoksul Akarsu, “Necdet Yaşar: Kubbede hoş bir seda ya da serin bir yokseslilik”, Birikim, 26 Kasım 2018.

2-Alaattin Canbay ve Zeki Nacakcı, “Toplumda şiddete karşı müziksel tavır”, IntJCS, Temmuz 2015