Geçtiğimiz hafta “Türkiye Yüzyılı” mottosu tanıtıldı. Ardından 29 Ekim günü ilk TOGG aracı üretim bandından indirildi. Sosyal medyada olduğu kadar sokakta da heyecan doruktaydı. 60 yıllık bir hayalin gerçekleştiği an gerçek oldu. Anadol’dan TOGG’a büyük bir heyecana merhaba dedi herkes.

Dile kolay, Türkiye bir sanayi devriminin eşiğinde kendi otomobilini üreten dünyadaki 23. ülke oldu. Modern çağın modern yakıt teknolojisiyle hayata merhaba diyen TOGG tartışmaların da gündeminde. Bazı muhalefet temsilcileri “ne gerek var buna, zaten üretimin büyük kısmı ithal, zaten bizde üretilen fosil yakıtlı araçlar neyinize yetmiyor, bu araçlar yerli değil” diyorlar. Sahi yerlilik dediğiniz şey küresel dünyada pek önemli mi? Ya da büyük hikâye “kendine yeterlik” meselesi de ne?

Uzun süredir çok konuda tartışıyoruz, tarımda kendine yeterlik, savunmada yeterlik, sanayide yeterlik. Peki, bunlar ne kadar doğru kavramlar? Kesinlikle %100 yerlilik mümkün mü? Aslında konuşmamız gereken bu değil mi? Tarımda kahve üretimi, soya üretimi veya tropikal meyve üretiminin ülkemizde olabilme şansı nedir? Bunların ülkemizdeki üretim oranı ne kadar olabilir? İtiraz sesleri yükselecek, “Olur mu canım biz de kahve yetişmez ki, tropikal meyvelerin yetişme şansı var mı?” Dünya değişiyor. Zevkler ve renkler de değişiyor. Eskiden 10 milyon ton buğday, 2-3 milyon ton arpa biraz da mısır yetiştirirken günümüzde 18-20 milyon ton buğday 8-9 milyon ton arpa, 9-10 milyon ton mısır üretiliyor. Rekolte her geçen gün artıyor. Modern tarımla birlikte daha önce ekim ve dikimi yapılmayan ürünlerde de artışlar görülmeye başlandı. Mesela 200 bin ton muz hasat edildi 2022 de. Bu yıl 220 bin ton bekleniyor, hatta muza sınırlama getirilmesi de söz konusu. Daha önce adını bile duymadığımız pepino, ejder meyvesi, lichy gibi meyveler de yerli üretim olarak yerini almaya başladı. Her şey bir adımla başlıyor tüm alanlarda olduğu gibi. Artık bu büyük köyde kimse sadece kendine yetecek şeyleri üretecek güce sahip değil. Hatta kendine yetmek kavramı bile eksik kalır gibi.

Sanayi de aynı gibi. Dün bayrak direği ipine övgüler dizerken bugün ileri segment sanayi ürünlerine çemkiren bir zümre oluştu. Ne yaparsanız kötülenecek bir tarafı var onlar için. Ama bayrak direği ipini de üretene alkış çalmalıyız; çünkü olmayan bir alanda çığır açmıştı. Ülkede üretilmeyeni üretmek marifet ister, ilk gün ip yapan ikinci gün sanayi üretimi yapar elde ettiği birikimle.

TOGG’un macerası da bundan farklı değil. İp üretiminden çelik bükülmesine kadar sert bir süreçten geçiyoruz. Dün helikopter almak için sıradaki ülkeyken motor hariç üretim yapan ülke olduk. Şimdi o helikopterin motorunu üretiyoruz. TB2 den tutun Kızılelma’ya her alanda kendimizi geliştiriyoruz. TOGG bunun en yeni parçası; üretimde yerlilik %51, 2 yıl içinde %80’e çıkması planlanıyor. Ama en önemlisi fikri ve sınai haklarına sahip olacağız, her gün bir parçasını geliştirerek yeni alanlar oluşturacağız. Tıpkı diğer alanlar gibi. O nedenle TOGG önemli, TOGG gerekli. Kim ne derse desin fikrin gelişmesi, geliştirilmesi, gelecek için bize yeni ufuklar açacak.

Konuşan, düşünen herkesin kelimelerine dikkat etmesinde fayda var. İktidar kim olursa olsun kazanılmış her beceri bu ülkenin geleceği için önemli, gerekli. Ben kendi adıma bu adımı da diğer konularda atılan tüm adımları da tebrik ve takdir ediyorum, destekliyorum. Kim ne derse desin, her gelişme bu ülke için yeni bir adım. Sömürmeden, çalmadan, çırpmadan biriktirilmiş sermayeler çok ama çok değerli. Kim taş üstüne taş koyarsa biz de desteklemeye devam ederiz/etmeliyiz.

Vesselam…