Geçtiğimiz hafta (22-23 Ekim 2022) Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Aksakallar Konseyi Başkanı Sayın Binali Yıldırım’ın himayelerinde Türk dünyasının manevi başkenti Türkistan’da “Türk Dünyası 2040 Vizyonu” çalıştayı gerçekleştirildi. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen toplantıya Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’dan birçok uzman katıldı. Ben de davetliler arasındaydım.

İki gün boyunca tarih, siyaset-uluslararası ilişkiler, enerji, ekonomi, hukuk, sağlık, dil, turizm, edebiyat ve sanat konularının ele alındığı dokuz ayrı oturum gerçekleştirildi. Başlıklardan da anlaşılabileceği üzere her biri alanında uzman kişiler bu oturumlarda Türk dünyasının ortak sorunları, çözüm yolları ve entegrasyon süreçleri konularında kafa yordular. Toplantının ana amacı zaten Türk Dünyası 2040 Vizyonu’nun yol haritasını tartışmak ve bu uğurda somut öneriler getirmekti.

Malum olduğu üzere Türk Devletleri Teşkilatı, eski adıyla Türk Konseyi, Türk devletleri arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmek amacı ile uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulmuştu. 12 Kasım 2021’de İstanbul’da düzenlenen Türk Konseyi 8. Zirvesi’nde Türk Konseyi’nin adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilerek tarihi bir karara imza atılmıştı. 8. Zirve’de alınan önemli bir karar da Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesiydi.

Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesi

Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesinin amacı, Türk dünyasının siyasi, ekonomik ve kültürel entegrasyonunun yol haritasını çizmekti. Halkları, ekonomileri, kültürleri ve kurumları olabildiğince birbirine yaklaştırmak ve bu bağlamda kapsamlı iş birliği modelleri geliştirmek gibi birçok projenin bu sürede hayata geçirilmesi planlanıyor.

Dünyanın yeni bir döneme girmeye hazırlandığı, parçalanmaların ve çöküşlerin yaşandığı bir evrede Türk dünyasından gelen bu adım tarihi, ekonomik ve stratejik yönüyle oldukça değerli. 17 sayfalık Türk Dünyası 2040 Vizyon belgesi incelendiğinde TDT’nin gelecekte kendine önemli bir statü ve rol biçmede bir hayli iddialı ve kararlı olduğu hemen anlaşılabilir.

Elbette Türk dünyası için meşakkatli bir yolculuk olacak. Birçok devlet, Orta Asya’dan Akdeniz’e uzanacak böylesine bir örgütün varlığından ziyadesiyle rahatsızlık duyacak ve bu oluşumu baltalamak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Bunlar uluslararası ilişkilerin doğasında olan sıradan olaylar ve bu yüzden her türlü engellemeyi, manipülasyonu ve saldırıyı doğal karşılamalı. Zira Türk dünyası uzun bir aradan sonra yeniden dünya sahnesine çıkmaya hazırlanıyor. Hamama giren terler misali, bunlara şimdiden hazırlıklı olmak gerekiyor.

Zenginlikler ve fırsatlar

Türk Devletleri Teşkilatı’nın üyelerinin yer aldığı topraklar dünyanın en değerli coğrafyalarının başında geliyor. Tarihi ve kültürel zenginlik, genç nüfus, bereketli topraklar, petrol ve gaz rezervleri, ticari rotalar, lojistik ve ikmal hatları gibi bir örgüte güç katabilecek tüm faktörleri bu topraklarda görmek bir hayli mümkün. Açıkçası yüksek bir potansiyel mevcut. Kararlı ve sürdürülebilir bir planlamayla tüm güçlükler ve zorluklar zaman içerisinde aşılabilir. 2040 Vizyonu irdelendiğinde Türk iş birliğini güçlendirmek adına A’dan Z’ye tüm noktaların büyük bir titizlikle ele alındığı görülüyor. Sözün kısası, mesele sadece Türk dünyası değil.