İsrail’de 1 Kasım tarihinde gerçekleştirilen seçim sonuçlarına göre Netanyahu liderliğindeki 4 parti ve ittifaktan oluşan sağ blok seçimi kazandı.

Şimdi cumhurbaşkanı Herzog’un, parti liderleriyle yapacağı istişarelerden sonra Netanyahu’ya hükümeti kurma görevini tevdi etmesi bekleniyor.

Netanyahu’nun, daha kendisine görev tevdi edilmeden hem kendi partisinin kurmaylarıyla hem de koalisyon ortaklarıyla yeni hükümetin nasıl şekilleneceğine dair görüşmeler, daha doğrusu pazarlıklar yaptığı medyaya yansıdı bile.

Netanyahu, mecliste çoğunluğu sağlama kaygısı olmadan rahatlıkla hükümeti kuracak belki ama hükümetin kimlerden oluşacağı ile savunma, dışişleri, iç güvenlik, maliye, eğitim ve adalet bakanlıkları gibi kritik pozisyonların kimlere verileceği konusunda bazı sıkıntılar yaşayacak gibi gözüküyor.

Zira bu bakanlıkların büyük bir kısmı, kritik konularda kararların alındığı güvenlik kabinesini teşkil etmekte olup, burada oluşabilecek bir anlaşmazlık hükümetin geleceğini etkileme potansiyeline sahiptir.

Koalisyonda yer alması beklenen Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich gibi aşırı uçtaki Yahudi milliyetçilerine hangi bakanlıkların verileceği, İsrail içindeki dinamikler kadar diasporadaki Yahudilerin hükümete bakışlarını da etkilemeye matuftur.

Keza, AIPAC, ADL ve AJC gibi etkili diaspora örgütleri, sahip oldukları mali kaynaklar ve ABD siyasetindeki ağırlıkları nedeniyle özellikle Ben Gvir’in kabinede yer almasına karşı çıkmaktadırlar.

Dolayısıyla Netanyahu’nun hükümet kurarken sadece iç politikada dengeyi gözetmesi yetmeyecek ve diaspora örgütlerini de ikna etmesi gerekecektir.

Ayrıca Netanyahu’nun seçimden önce muhalefet olmanın rahatlığıyla verdiği bazı vaatleri hükümet olduktan sonra gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği de merak konusudur.

Bunlardan en önemlisi, mevcut hükümetin aksine Ukrayna’ya doğrudan ve açık destek verileceği olup, bunun önümüzdeki dönemde İsrail- Rusya ilişkilerine olumsuz yansıması kaçınılmazdır.

İsrail’in doğrudan Ukrayna’yı desteklemesi ve talep edilen Demir Kubbe sistemini satması halinde Rusya tarafından dost olmayan ülkeler listesine alınacağı muhakkaktır. Bu durumda da İsrail’in halihazırda Suriye’deki İran hedeflerine yönelik saldırılarına Rusya’nın daha fazla göz yummayacağı, hatta İsrail’e karşılık verebileceği değerlendirilmektedir.

Diğer bir vaat ise, başbakan olarak Lapid’in imzaladığı Lübnan ile deniz sınırlarının belirlenmesine yönelik anlaşmanın iptal edileceği şeklindeki sözleridir. İsrail ile Lübnan arasında uzun süredir devam eden anlaşmazlığı çözümlenmesi hasebiyle İsrail’in kuzey sınırlarına görece sükûnet getirmesi beklenen anlaşmadan çekilmenin, bölgede tansiyonu tekrar yükseltme ihtimali söz konusudur. Ayrıca bu anlaşmada arabulucu olan ve büyük emek sarf eden Biden yönetimiyle de sorun yaşanması da kuvvetle muhtemeldir.

Bununla birlikte, bir kısmı tartışmalı bölgede kalan Kariş gaz sahasının güven altına alınmasına katkı sağlayan bu anlaşmadan çıkmanın İsrail’in ekonomisine olumlu bir katkısı da olmayacaktır.

Dolayısıyla, Netanyahu’nun sırf başbakan kalabilmek için meclise soktuğu Ben Gvir gibi fasişt birine yeni kabinesinde yer vermesi ile yeterli fayda-maliyet analizi yapmadan Ukrayna’ya destek verilmesi ve Lübnan ile imzalanan deniz sınırları anlaşmasından çıkılması gibi iki kritik konuda yersiz vaatlerini yerine getirmek istemesi halinde; kendisini, hükümetini ve hatta ülkesini hem iç hem de dış politikada zor duruma sokması kaçınılmaz gözükmektedir.

Yani Netanyahu’nun hesapsız kitapsız eylem ve vaatlerinin nelere mal olabileceğini veciz bir sözle anlatmak gerekirse, “Bıldır yediğin hurmalar bugün gelir seni tırmalar” tabiri çok uygun düşmektedir.