13 Kasım’da Taksim’de terör örgütü PKK/PYD/YPG tarafından patlatılan bomba altı insanımızı şehit ederken 81’inin de yaralanmasına sebep oldu. Yazıma başlamadan önce bu hain saldırıda hayatlarını kaybedenlere rahmet, yaralılarımıza da acil şifa dileklerimi paylaşmak isterim. 

Dünyanın neresinde olursa olsun, kime karşı olursa olsun veya kim tarafından yapılırsa yapılsın; terör terördür ve terörist te teröristtir. Bu tespiti yaptıktan sonra ülkemizdeki bazı kişi ve kurumların terörizme karşı duruşları ile bir takım yabancı medya kuruluşlarındaki yine pek çoğumuzca malum Türkiye düşmanlarınca ileri sürülen iddialara temas etmek isterim.

Bahse konu akıl almaz tepkilere geçmeden evvel 10 saat gibi kısa bir sürede, delillerden yola çıkarak saldırının failini ve ardından ona yardım ve yataklık eden 50 civarında kişiyi yakalayan güvenlik güçlerimize teşekkür etmeyi de ihmal etmeyeceğim. Zira geçmişte benzer saldırılarda bir türlü faile ulaşılmadığı ve pek çok cinayetin ve saldırının faili meçhul olarak kayda geçtiği de hatırımızdadır.

Öncelikle saldırının ardından failin kısa sürede yakalanmasına sevinmesi ve güvenlik güçlerini tebrik etmesi gereken bu ülkenin vatandaşlarından bazılarının; yakalanan kişinin terörist olup olmadığı veya hangi terör örgütünden olduğunun tartışmasının yanı sıra bu kadar kısa sürede yakalanmasından yola çıkarak olayın bir kurgu olduğu gibi hezeyanlarını anlamakta güçlük çektiğimi belirtmek isterim.

Konuyu seçim sürecine getirip, bu saldırıdan iktidar partisinin veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fayda sağlayacağını ileri sürmek en basit tabirle kendi halkına saygısızlıktır. Kaldı ki bu saldırıyı bahane edip Suriye’nin kuzeyine yeni operasyon yapılacağını ileri sürmek te, cahillik değilse hainlik değil midir?

Böyle bir saldırı sonrası devleti ve milletiyle bir olup hain terör örgütünü kınaması gerekenlerin başta FETÖ’cüler olmak üzere ne kadar Türkiye düşmanı mihrak varsa, hepsinin eşzamanlı olarak dillendirdiği ve pek çoğunu da 15 Temmuz öncesi süreçten hatırladığımız asılsız iddialara katılmasının kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

İçerde böyle bir akıl tutulması yaşanırken dışardan gelen bazı haberler aslında bunun Türkiye’yi zor duruma düşürmek için girişilen organize bir hareket olduğunu göstermiştir. Bunların başında da 15 Temmuz öncesi darbe çığırtkanlığı yapan ve sonrasında FETÖ’cüleri aklamak için büyük çaba sarf eden CIA artığı ve FETÖ destekçisi Michael Rubin’dir.

Rubin’in 19fortyfive.com isimli sitede yayınlanan yazısında, Türkiye’nin terör saldırısının soruşturulması için uluslararası müfettişleri kabul etmesinin iyi karşılanacağı ifade edilerek; hem Türkiye’nin olayın açıklığa kavuşturulması için gösterdiği çabaya gölge düşürülmeye çalışılmış hem de egemenlik hakkına saygısızlık yapılmıştır.

New York Times’ta terör saldırısı haberleştirirken, saldırıyı kınamadan ve saldırıda hayatını kaybedenleri, yaralananları es geçerek konuyu Türkiye’nin turizm potansiyeline getirmesi ne kadar art niyetliyse Rubin’in haddini aşan sözleri de bir o kadar kötü niyetlidir.

Siz hiç 11 Eylül saldırılarının soruşturulması için ABD’nin uluslararası müfettişleri göreve çağırmasının gerektiğini ileri süren bir yazı okudunuz mu? Hem de bu konuda ortaya atılan pek çok iddiaya rağmen… Ya da Paris’teki Charlie Hebdo ve Bataclan saldırısı sonrasında?

Bu beyhude girişimlerin hiçbiri Türkiye’yi mücadelesinden geri döndüremeyecektir. Türkiye’nin egemen bir devlet olarak kendisine yönelik her türlü tehdidi bertaraf etme hakkı saklı olduğu kadar, terör örgütlerinin saldırılarını uygun bir şekilde soruşturup; faillerini, azmettiricilerini ve iltisaklı olanları ortaya çıkarıp kendi hukuki normlarına göre yargılama hakkı ve gücü de mevcuttur.

Taksim saldırısından bir egemenlik krizi çıkarmaya çalışmak ise ancak Türkiye’nin büyümesini ve gelişmesini hazmedemeyen odaklardan beklenir. Bu vesile ile onlara kötü bir haberimiz var. Daha çok rahatsız olacaksınız…