İnsanoğlunun en büyük iki icadından biridir "devlet".

Yüzyıllarca insanları uğruna savaştıran, hayatlarını seve seve feda edecekleri kadar varlığına iman ettiren büyülü bir olgudur.

Yokluğuna katlanılamayan, uğruna yaşanılan ve uğruna hayat verilen, her türlü emrine itaat konusunda müthiş uyum gösterilen acayip bir kurgudur.

Tüm dünyayı savaşa tutturacak kadar ön plana çıkabilen, adımıza karar verebilen, gerekli gördüğünde özgürlüğümüze, mülkümüze, varlığımıza ve hayatımıza dahi ipotek koyabilen sınırsız bir güçtür.

Doğabilen, ölebilen ve yeniden doğabilen yalancı bir tanrıdır âdeta. Binlerce yıldır insanoğlunun hayatının vazgeçilmezidir.

Yüzyıllardır insanoğlundan, bundan daha büyük bir icadın geleceğini kimse beklemiyordu muhtemelen. Fakat yaklaşık dört asır kadar önce insanoğlunun binlerce yıldır tasarladığı fakat doğru şekilde bir türlü kodlayamadığı yepyeni bir icat hayatımıza girmeyi başardı: Şirket.

Şirketlerin ilkel şekilde yaşadıkları binlerce yıllık serüvenden sonra, gerçek manada dünyayı sarsmak üzere en doğru şekilde kodlanıp hayatlarımıza efsanevi bir giriş yapmaları, Doğu Hindistan Şirketi'nin 31 Aralık 1600 tarihinde kuruluşu, yani doğuşu ile mümkün oldu.

Saraydan Hint Okyanusu bölgesinde ticaret yapmak için ayrıcalık alabilen deniz tüccarları tarafından kurulan ve ortaklarından biri Kraliçe I. Elizabeth olan bu ilk modern şirket, Hindistan'daki faaliyetleri ve kendine ait ordusu ile dünya tarihinin akışını değiştiren bir fenomendir.

Dört asırlık süreç içerisinde krallarla, sultanlarla, devletlerle, hakimlerle, toplumlarla ve daha nice güçlerle, ideolojilerle, oluşumlarla savaşan şirketler;  bugün devletlere borç verebilen, onlara gizli savaşlar açabilen, onlardan daha zengin olabilen müthiş güçlü varlıklara, âdeta süper devletlere dönüşmüş durumdalar.

Belirli büyüklükleri aştıklarında sahiplerini dahi kontrol edebilen bu yapılar gün geçtikçe daha da güçleniyorlar. Kendi aralarındaki muazzam ilişkilerden ötürü devletlerinkinden çok daha karmaşık angajmanlara, ortaklıklara, ittifaklara sahipler.

Burjuva sınıfının oluşmasından, yani aristokrasiye/devleti kutsayanlara alternatif olarak sermayeyi kutsamak suretiyle ortaya çıkmasından bu yana  devam eden “devlet-şirket” mücadelesinin burjuvanın zaferi ile sonuçlanması için tasarlanan bir savaşa doğru sürükleniyoruz tüm dünya halkları olarak.

Yapay kaoslarla, savaşlara, kıtlıkla ulus devletlerin elinden güçlerini, ulus üstü yapılara (WHO, WEF, IMF vs.) devretmeleri suretiyle almak isteyen çok uluslu şirketlerin planlarını çok iyi anlamak gerekiyor.

Batı aklının bizler için hazırladıkları cehennemî teklifin ne olduğunu ve adım adım nasıl bir dünyaya yaklaştığımızı anlamak  için Yuval Noah Hariri’nin Saphiens ve Homodeus kitaplarını şiddetle öneriyorum.

Bu iki kitabın önemi, gücü devletlerin elinden alıp tek (yalancı) tanrı olmaya çalışan, tüm semavi dinlerin düşmanı olan, insanlığı köle etmek isteyen güçlerin âdeta menüsü olmalarından kaynaklanıyor.

Bahsi geçi şahsın, işaret ettiğim kitaplarını okumadan önce Davos ve Dünya Ekonomik Forumu toplantılarında yaptığı konuşmalarını dinlemeniz hâlinde ne anlatmaya çalıştığımı çok daha iyi anlayabilirsiniz...