Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Marka Ofisi “Türkiye’nin gerçek renkleriyle tanışın” sloganıyla Türkiye Ulus Markalama Formu düzenledi. İki gün süren forumda dünyanın farklı ülkelerinden uzmanların yanı sıra Türkiye’nin marka olmuş kurum ve kişilerin katılımıyla adeta bir beyin fırtınası gerçekleşti. Türkiye Marka Ofisi, mayıs ayında kurulmuş taze bir kurum. Başında tecrübeli bir gazeteci Nur Özkan Erbay var. Nur Hanım ekibiyle beraber programın eksiksiz gerçekleşmesi için olağanüstü bir çaba sarf etti.

Programın açılış konuşmasında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, Türkiye’nin en büyük ve en güçlü markasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu belirtti. Elbette son 20 yılın Türkiye ve dünya gündemine damga vuran isimlerin başında Cumhurbaşkanımız geliyor. Dünyanın hemen hemen her yerinde yapılan hayırlı işlerin altında imzası var. Özellikle Türkler ve Müslümanlar için umut ışığı rolünde. Türkiye dışına çıkan herkes kısa zamanda bu gerçekle karşılaşıyor.

42 konuşmacı, 8 panel, 6 sunumun yapıldığı forumda Türk Hava Yolları, Anadolu Ajansı, DEİK, TİKA gibi Türkiye’nin önde gelen kurumlarının yöneticileri ulusal marka olma süreçlerini anlattılar. Aslında her alanda Türkiye, başarı kaydeden ülkelerin başında geliyor. İşin ilginç yanı “Ol mâhîler ki deryâ içredir, deryâyı bilmezler” misali meselenin farkında olmayanlar, Türkiye’de yaşayanlar maalesef. Türkiye’de yaşayanların Türkiye algısı tâbir caizse “70” model. Türkiye markasının ne demek olduğunu önce içeridekilere anlatmak gerek.

Forumdaki panel başlıklarından biri de “Yayın Yapım ve Kültür İhracatında Ulus Markalama” idi. Bu panelin oturum yöneticiliğini Maltepe Üniversitesi Rektörü Edibe Sözen yaptı. Ticaret Bakanlığı Kültürel Hizmetler ve Yaratıcı Endüstriler Daire Başkanı Duygu Yaygır, Yapımcı Mehmet Bozdağ, Oyuncu Reşat Strik birlikte konuşmacıydık.

Yaptığım konuşmada yayın ve yapımın sadece dizilerden ibaret olmadığının, başka medya mecralarının da Türkiye markasına katkılar sunduğunun altını çizdim. Örneğin kitap yayıncılığı alanında Türkiye’nin son yıllarda aldığı mesafenin farkında olmadığımızı belirttim. Türkiye üretilen kitap başlığı sayısında dünyada beşinci, yayın sayısı bakımından onuncu sırada bulunuyor. Bilinen ezberi burada bozmakta fayda vardır. Hep şöyle söyleriz; “On Türk’e bir kitap”, hayır öyle değil artık. “Bir Türk’e 8 kitap” düşüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığının TEDA projesi sayesinde yaklaşık 3000 Türkçe kitap başka dillere çevrilmiştir. 2000’lerden önce dünyada ideolojik amaçlı çevrilmiş birkaç yazardan başka Türk yazar tanınmazdı.

Ulusal markalama bağlamında Türkiye’yi 2000 öncesi ve sonrası olarak değerlendirmek gerekir. Son 20 yılda 100 yıla bedel işler yapıldı. Türkiye her alanda füze hızıyla büyüdü. Bütün sektörler birbirini destekledi, besledi. Medya alanında Türk dizileri Türkiye markasının öncüsü, ön açıcısı oldu. Dünyaya Türkçe öğretti. Bu yayınlar sayesinde çocuklarına dizlerdeki kahramanların adlarını koymak isteyenler Türk büyükelçiliklerine başvurarak bu isimlerin gerçek hayatta kullanılıp kullanılmadıklarını sorguladılar. Hatta Latin Amerika’da Müslüman olanları bile duyduk. Türkiye markasının gerçek renklerini ortaya çıkarmak için “hikâyemizi” anlatmaya durmaksızın devam edelim…