Siyasi hırsı celallenmiş, koltuk ihtirası aklını esir almış, ideolojik körlüğü ilerlemiş şahısların, yalanlarını nasıl yeminle savunduğunu, iman mertebesinde sadakat gösterdiğini görenlerin şaşırdığına şahit olabiliyoruz…

Aslında şaşılacak bir şey yok ve izahı da güç değil bu hapsolma halinin…

Bir akıl bütün dış kaynaklara, uyaranlara kendini kapatmış ise artık bilgisinin üreticisi de kullanıcısı da kendisi oluyor; tabii okkası kadar…

Tek bir aklın kendini kapatması ile bir cemaat ya da parti üyelerinin kendi içine kapanması mutlaka farklı sonuçlar üretse de temelde ortaya çıkan şey ciddi ruhsal ve sosyolojik sorunlardır…

Bu durumun “cemaat” versiyonunun nasıl sonuçlar ürettiğini çok yakın zamanda 15 Temmuz’da gördük… 

Kendini dış dünyaya kapatmış bir akıl, vesvese/vehim üretemeye başlar ve bir süre sonra da bu vehimlerin hakikat olduğuna inanmaya/inandırmaya hatta onlara iman etmeye başlar…

Bu durum, psikolojinin bozulması ve sosyal uyumsuzluğun ortaya çıkması ile izah edilir…

Ve bir süre sonra bu durum birey, cemaat ya da parti için normal işleyen dış dünyanın anormal, kendi vehimlerinin normal olduğu bir sürece evrilir…

Tamamen kendi vehimlerinin kontrolüne giren bir akıl/akıllar, ciddi semptomlar gösterir ve bir psikolojik destek alması gerektiğinin farkına bile varamaz hale gelir…

Kendi hastalığından habersizdirler ve herkesi komik olmakla suçlamaya başlarlar…

Bugünlerde ideolojik bir körlükle tamamen kendi içine kapanmış ve artık sadece kendi gibi düşünenlerin ürettiği “vehimlere iman” eden kitlelerin halini de buna benzetiyorum…

Çok açık yalanlarını “yemin”le savunanların halini başka nasıl izah edebileceğiz…

Bütün angajmanlarından kurtulmuş bir aklı “özgür” olarak tarif edenler olabilir elbette…

Unutmayalım ki hiçbir cezaî ehliyeti olmayan en özgür akıllar, bütün dünyaya kendini kapamış “akıl hastası” teşhisi konanlardır…

“Deliliğin Tarihi” pek çok yanıyla ne de çok şey söyler bu nokta da…

Oysa dengede olan akıl, kendisi ile diğerleri arasında sağlıklı bir iletişim kurabilen ve onlardan da istifade etmesi gerektiğinin farkında olan akıldır…   

Bize vehmeden değil, fehmeden akıllar gerekli bu zor coğrafya da…

Yalanını yeminle ve soğukkanlı savunan, tiyatrosunu çevirmekten de sakınmayan sağlıksız kafaların ürettiği siyasetle ve vaatleriyle girilecek macerası olan var mı bilmem…

Şahsen ne kendimin ne de ülkemin bu akıllarla açacağı hiçbir yelkeni olacağına inanmıyorum…

Dilerim bir gün kendileri de bu içe kapanmışlıktan kurtulur ve dış dünyayı daha sağlıklı görürler…

“Sağlıklı insan: Ruhen ve bedenen dengede olandır” mottosu, sosyal uyumun temeli olsun…