Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin önüne yeni bir hedef koydu: “Türkiye Yüzyılı”. Erdoğan bu projeyi ilan ederken şöyle diyordu: “Cumhuriyetimizin yeni yüzyılına güçlü bir başlangıç yapmak istiyoruz.” Ve ardından konuşmasına şu cümleyi ekliyordu: “Türkiye Yüzyılı’nı da millî hafızamıza kazıyacağız.”

Millî hafıza, toplumların mayasıdır. Bu mayanın toplumun belleğinde yer edinebilmesi için ortak duygu, düşünce ve değerler havuzunun oluşturulması önemlidir. Burada eğitim kurumlarının ve sivil toplumun rolü ve işlevi oldukça fazladır. Eğitim kurumlarına, özellikle üniversitelere büyük sorumluluklar düşüyor.

Dünyanın ekseninin Asya’ya kaymaya başladığı bir gerçek. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bu kırılmaya sıklıkla vurgu yapıyor. Yaptığı birçok açıklamada, “Batı kaybediyor, dünya Asya’ya kayıyor” şeklinde ifadeler kullanması boşuna değil. Şurası da bir hakikat ki değişime uyum gösteremeyen ülkeler kaybeder.

Dışişleri Bakanlığının bu değişimi fark etmesi çok güzel. Öyle ki Asya ülkeleriyle karşılıklı yarar ve ortak hedefler temelinde iş birlikleri ve ortaklıklar geliştirilmesini sağlamak amacıyla 2019 ağustos ayında “Yeniden Asya Girişimi” ilan edildi. Bu girişimin üzerinden fazla bir zaman geçmeden Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu. Tüm bunlar küresel ölçekte meydana gelen kırılmalara yönelik iyi planlanmış, ciddi ve yerli yerinde atılan adımlardı.

Buraya kadar bir sorun yok. Esas mesele, bu küresel dönüşümün toplumsal hafızada ve akademide yer edinmesi. Hâl böyle olunca, Türkiye’deki üniversitelerde, medyada, sivil toplum ve düşünce kuruluşlarında Asya, Orta Asya ülkeleri, Türk devletleri, Türk dünyası, Türk Devletleri Teşkilatı gibi konuların daha fazla ele alınması gerekiyor.

Gençlerin Asya’ya yönelik gelişmeleri yakından takip etmesi ve bu coğrafyaya ilgi duyması, Türkiye bakımından hayati bir mesele. Şayet bu yapılamazsa “Türkiye Yüzyılı” hedeflerine ulaşmak bir hayli zorlaşır.

Belki bu eksikliği kapatmak adına Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) ile Dışişleri Bakanlığı arasında ortak bir çalışma yürütülebilir. Bu sayede müfredatlar daha da zenginleştirilebilir. Yine, üniversitelerde faaliyet gösteren öğrenci topluluklarına yenileri eklenebilir. Gençleri ve akademisyenleri düzenli aralıklarla bir araya getiren etkinlikler tertiplenebilir.

Böylece bir taraftan Asya’ya ilişkin derslerin artırılması diğer taraftan da Asya’yı konu edinen öğrenci topluluklarının kurulmasıyla üniversite öğrencilerine bu bilinç aşılanmış olur. Bu bağlamda farklı fikirler veyahut projeler de önerilebilir.

Şurası bir gerçek ki üniversitelerin ve bahsi geçen kuruluşların Asya’ya ilişkin tecrübeleri ve birikimleri bir hayli eksik. Bu durum, toplum ve gençler için de geçerli. Söz konusu eksikliğin planlı ve ivedi bir şekilde giderilmesi gerekiyor.