Daha geçen hafta bu sütunda Netanyahu’nun aşırı sağ ve köktendinci yeni hükümetini bir canavara benzetmiş ve kontrol edilmesi çok zor olan bu canavarın yakın zamanda Netanyahu’yu bile yutabileceğini ileri sürmüştük.

Maalesef yazımızın üzerinden çok geçmeden bu iddiamızı haklı çıkaran elim bir hadise yaşandı bile.

Netanyahu’nun yeni hükümetinde ulusal güvenlik bakanlığı gibi kritik bir görevi üstlenen Yahudi Gücü partisinin lideri Itamar Ben Gvir, aslında bizi pek de şaşırtmayan ancak bu kadar çabuk olması hasebiyle ziyadesiyle endişelendiren bir adım attı.

3 Ocak 2023 Salı sabahı erken saatlerde, beraberinde geniş bir koruma ekibiyle Mescid-i Aksa’ya girerek adeta baskın düzenledi.

Aslında Ben Gvir böyle bir adım atacağını daha önceden duyurmuştu. Hatta onun açıklamaları üzerine; İsrail’in liberal görüşlü kesimlerinden ve Hamas ile diğer bazı Filistinli gruplardan Mescid-i Aksa’nın statüsünü değiştirmeye yönelik bir girişimde bulunmaması yönünde de uyarılar da gelmişti.

Uyarılara rağmen baskında ısrarcı olan Ben Gvir, baskın esnasında ve sonrasında yaptığı açıklamalarda da zaten ortamı germeye, hatta mümkünse yeni bir intifada çıkarmaya niyetli olduğunu da göstermiştir.

Keza hatırlanacağı üzere Ariel Şaron da 2000 yılında, yanında kalabalık bir grupla Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemiş ve bu olayın ardından beş yıl süren II. İntifada başlamıştı. 

Ben Gvir de Şaron’un izinden gidiyor olsa gerek ki yaptığı açıklamada; Mescid-i Aksa’ya girmek için kimseden izin almayacağını çünkü buranın İsrail toprağı olduğunu, Yahudilerin de burada ibadet etmeye hakları olduğunu ve Hamas’ın tehditlerini umursamadığını, eğer güçleri yetiyorsa kendisine roketle saldırmalarını söyleyerek adeta yeni bir çatışmaya davetiye çıkarmıştır. 

Mayıs 2021 döneminde patlak veren Şeyh Cerrah mahallesindeki olaylardaki rolünden de hatırlanacağı üzere, Ben Gvir tam bir provokasyon adamıdır ve kendisi ortamı gerip kaos yaratmakta mahirdir. Zira bu gerginliğin kendilerinin uzun süredir sinsice devam ettirdikleri, bölgeyi Filistinsizleştirme ve Müslümansızlaştırma planlarına hizmet ettiğini iyi bilmektedir.  

Yeri gelmişken Ben Gvir’in kalkışmasının arka planını anlamak için, Yahudilerin Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bölgeye yönelik iddialarını hatırlatmakta fayda var.

Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bölgeyi M.S. 70 yılında Romalılar tarafından yıkıldığı ileri sürülen tapınaklarının yeri olarak kabul eden dindar siyonist Yahudiler, bu sebeple bu bölgeyi tapınak tepesi olarak isimlendirmektedirler. Dolayısıyla Ben Gvir’in de mensubu olduğu bu hareket, Mescid-i Aksa’nın bir şekilde yıkılarak yerine üçüncü tapınağın yapılması motivasyonuyla hareket etmektedir.

İşte bu yüzden, buranın Müslüman mabedi olması bir türlü hazım edilememekte ve İsrail’in de imzacısı olduğu anlaşmalarla statüsü garanti altına alınmış olmasına rağmen mevcut statü ısrarla değiştirilmeye çalışılmaktadır.

Sadece Filistinlileri değil tüm Müslümanların kutsalı olan Mescid-i Aksa’ya yönelik hukuksuz ve gayri ahlaki girişimlerin önlenmesi en başta İsrail hükümetinin görevidir. Zira bu mütecaviz davranışlar, Filistinlileri ve tüm Müslümanları tedirgin ettiği gibi İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşmesini sağlayan İbrahim Anlaşmasına zarar vermekte ve İsrail’in bölgeyle entegrasyonunu da engellemektedir.  

Dolayısıyla bu konuda en önemli sorumluluk hükümetin başı olması hasebiyle Netanyahu’ya düşmektedir. Netanyahu tarafından beş yıl öncesinde alınan bir kararla hükümet üyelerinin Mescid-i Aksa’ya girişleri yasaklanmış olmasına rağmen Ben Gvir’in bu kuralı ihlal etmesi bizzat Netanyahu’nun otoritesine bir başkaldırı olarak görülmektedir.

Bakalım Netanyahu sırf başbakanlık koltuğunda kalabilmek için Ben Gvir gibi fanatiklerin tacizlerine izin verip, ülkesini yangın yerine çevirecek yeni bir çatışmanın başlamasına göz mü yumacak, yoksa koltuğunu kaybetme pahasına bu gibi eylemleri engelleyerek sorumlu bir liderlik mi gösterecek?