Hafta sonu gündemimize İsveç’te Danimarka kökenli bir siyasetçinin provokatif “Kur’an-ı Kerim yakma” eylemiyle girdi.  Rasmus Paludan adlı kriminal bir tip tüm dünyayı provoke eden eylem için İsveç devletinden izin alarak Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği kapısında izinli bir gösteriyle Kur’an-ı Kerim yaktı. Eyleme ve eyleme izin verilmesine tepki olarak başta İsveç’in Ankara’daki elçiliğinin kapısı olmak üzere birçok yerde eylemler yapıldı. Yapılmaya devam edecek. Hiçbir eylemde taşkınlık yaşanmadı. İsveç bayrağı yakılmadı, elçiliklere saldırı olmadı, İsveç anayasa kitapçığı yakılmadı, ya da kimse konuyu Hristiyan karşıtlığı olarak planlamadı. Çünkü kimse bu konuda böylesi aptalca karşılık yarışına girmedi, girmeyecek de.

İslam, diğer bütün dünya dinleri gibi, mensuplarına sadece bir “iman edilecekler listesi” sunmuyor. Bu inançların ve diğer ahlaki ilkelerin bir yaşam biçim hâline gelmesini öngörüyor. İslam medeniyeti ve kültürü dediğimiz şey bu ilkelerin Müslüman aktörler elinde zamana ve mekâna nüfuz etmiş, ete kemiğe bürünmüş hâlinden ibarettir. İslam bir kültür ve medeniyettir. Allah’ın Kitabı Kur’an, Allahutaala’nın emir ve yasaklar zincirinden ibaret değildir. Kur’an bir hayat kitabıdır. Türkiye nasıl okursanız okuyun, dünyada İslam bayraktarı olarak kabul edilen tek ülke. Bu belki de Osmanlı’nın bir İslam devleti olması ve dünyada bilinilirliğiyle okunabilir. Yoksa böylesi bir eylem başka bir yerde de planlanabilirdi. Batı Türkiye’yi hâlâ İslam’ın tek bayraktarı olarak görüyor. Görmeye de devam edecek. Bu bağlamda İsveç’in NATO adaylığı da Türkiye’nin onayına muhtaçken İsveç’in bu konuda “fikir özgürlüğü” kisvesiyle savunması anlaşılabilir değil. Konunun arka planında fikir özgürlüğünden ziyade sıkışmışlık nedeniyle aptalca eylemlere izin verme yönünde hareket etmesi var. Türkiye tepki olarak İsveç Savunma Bakanı’nın ziyaretini iptal etti. NATO kabul görüşmeleri ertelenebilir. Yani konu daha ileri seviyelere de gelebilir.

Ülke içinde iş birlikçilerin de savunma pozisyonuna geçtiğini gördük: İsveç'te Kuran yakma eylemini gerçekleştiren Rasmus Paludan aslında Danimarka vatandaşı. Danimarka'da ırkçı bir parti kurmuşluğu, seçime girip ancak yüzde 1 almışlığı var. Irkçılık ve nefret suçu nedeniyle 2 aylık da hapis cezasına çarptırılmış.”

“İşlediği suçlar nedeniyle avukatlık lisansı ve sürücü lisansı da askıya alınmış, dengesiz, manyak bir tip. Irkçılar, nerede olursa olsun genelde böyle dengesiz, sorunlu tiplerden çıkıyor. Kıssadan hisse ırkçılık kötüdür” şeklinde twit atıp İsveç’i temize çıkarma çabası da gördük. Konu adamın İsveç vatandaşı olup olmaması değil, İsveç’in konuya izin vermesi ve bu eylem yapılırken koruma eylemi yapıp işi savunmasıdır.

Şöyle veya böyle, bu tür eylemlerin, ırkçılık ve nefret suçu sayılacak eylemlerin en başında sayılması gerekir. Bu konuda daha da güçlü şekilde ses çıkarılmalıdır. İsveç devleti eylem için özür dilemeli, bir daha asla bu tür eylemlere müsaade etmemeyi taahhüt etmelidir. Özür mahiyetinde başbakan düzeyinde Türkiye ziyareti talep etmelidir. İsveç’teki İslam toplumuna nakdî yardım ve bina yardımında bulunmayı kabul etmelidir.

Müslümanlar konuyu gündemde tutmalı, protesto eylemlerine devam etmeli, bu eylemlerde aşırıya kaçmadan hiçbir din ve görüşü tahkir edip onlarla aynı seviyeye düşmemeye özen göstermelidir. İslam, güzellik ve hoş gürü dinidir. Bunu tüm dünyaya bir kere daha ispat edebilmeliyiz. Vesselam.