İktisat teorisini ana hatlarıyla ortaya koymak adına atacağımız beşinci adım malvarlığı meselesine değinmektir.

İnsan iradesi, menfaati, emeği ve zimmeti ile bir bütün olarak mülkiyet hakkının hem sebebi hem sahibidir. Öyle ki bütün insanlar, doğduğu andan itibaren bir zimmet taşır. Zimmetin birinci dayanağı, insanın ruhlar âleminde Rabbimiz Allahutaala’yı tanıması ve Rabb’i olarak kabul etmesidir.

A'râf suresi’nin 172. ayetine bakalım:

“Rabb’in Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabb’iniz değil miyim? Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz,”

Zimmetin ikinci dayanağı; dağların, yerin ve göklerin kabul etmeye yaklaşmadığı emaneti, insanoğlunun üstlenmesidir.

Ahzâb Suresi’nin 72. ayetine bakalım:

“Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik; ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.”

Bu çerçevede insanoğluna yüklenen bu emanetlerden birisi de mükellefiyet ve sorumluluk müessesesidir ki bunlar insanoğlunun birtakım hak ve yetkilerinin bulunduğu hakikatine işaret etmektedir. Diğer taraftan meşru yollardan elde edilen malların sahipliği, her manada kabuldür. Meşru olmayan yollardan elde edilen malların sahipliği ise gasp mahiyetindedir. Gasp mahiyetindeki malların sahipliğinde hak ve mülk kabul edilmez.

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazalî, İhyâ ü Ulûmi’d Din isimli şaheserinin ikinci cildinin helâller ve haramlar başlığını taşıyan on dördüncü kitabında, haram malların iki şekilde elde edildiğine dikkat çekmektedir. Buna göre bazı mallar doğrudan kendisindeki bir nitelikten dolayı haram hükmünde iken bazı mallar elde edilişi esnasındaki bir uygunsuzluktan dolayı haram hükmündedir.

Diğer taraftan bir malın elde edilişinde işlenen bazı günahlar vardır ki bunlar o malın konu edildiği akdi bozmaz ve malın helâl hükmünü geçersiz kılmaz. Ama haram hükmü bulunmasa bile bu çerçevede ihtiyatlı olmak (vera’) önemlidir.

Bunlardan ilki, malın elde edilişi öncesinde işlenen günahlardır. Malın elde edilişi öncesinde işlenen günahlar üç derecedir. Birinci derecede olan, zararı işlendikten sonraya da taşıyan günahlardır. Bu günahların kerahet derecesi yüksektir.

Bunlardan ikincisi, malın elde edilişi sürecinde işlenen günahlardır. Cuma ezanı okunurken satış yapmak, çalınan bıçak kullanarak hayvan kesmek, başkasının alışverişine girerek fiyatı yükseltmek böyledir.

Bunlardan üçüncüsü, malın elde edilişi sonrasında işlenen günahlardır. İleriki zamanlarda kötülüğe yol verecek bütün satış işlemleri böyledir. Bunlardan dördüncüsü malın bedeli ile ilgili işlenen günahlardır. Bu günahlardan en ileri derecesi, herhangi birisinden bir mal satın alıp malı teslim işleminin sona ermesinden belirli bir zaman sonra bedelini gasp edilmiş veya haram yollardan kazanılmış para ile ödemek böyledir.

Bugün 6 Receb 1444 günü. Bizleri üç aylara eriştiren Rabbimiz Allah Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senalar olsun. Bu ayları nasıl idrak edeceğimizi bizlere öğreten Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya sonsuz salât ve selam olsun.

Yunus Suresi’nin 63. ve 64. ayetine bakalım,

“Onlar ki, iman etmişler ve takvâya ermişlerdir, işte onlara hem bu dünya hayatında hem de ahirette müjdeler olsun! Allah’ın sözlerinde değişme olmaz; (öyleyse) en büyük kazanç budur.”

Evliyâullah kavramı Kur’an-ı Kerîm’de sadece Yûnus Suresi’nin 63. ayetinde geçmektedir ki bu çerçevede Allahutaala dostlarının özelliği iman ve takva sahipliği şeklinde özetlenmiştir.

Öyleyse Allahutaala’ya iman eden ve takva (günah işlemekten sakınmak, Allahutaala’ya saygılı olmak) bilinciyle yaşayan her Müslüman Allahutaala’nın dostudur. Gelin bu rahmet mevsimini buna vesile kılalım.

Üç aylarımız mübarek olsun.