İnsan nedir ve insan, insanlığını ne ile yüceltir? İnsan hayatında ahlak 'insanı insanla eşitleyen ve insanı değerli kılan' fıtrî iyi özdür. İnsanî, iyi ve doğru özü besleyen hissi insandan çekip aldığınızda hayattan geriye ne kalır? Ya da insandan geriye kalan nedir? Ahlakla, iyilikle, insanlıkla ve insan ilişkileri ile insan bir hayat yaşar; ötekinin hayatını kirleterek ve o hayata müdahale ederek insan için bir hayatın kalabileceğine inanan insan "Eğer bir kimse bir insanı öldürürse -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma(nın cezası) olarak işlenmesi dışında- bütün insanlığı öldürmüş gibidir ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur." (Kuran: 5/32) Eski vahyin mensuplarının birlikte yaşadıkları insanlara yaptıkları zulümlerin benzerini, önce son vahyin tebliğcisi peygambere ve ailesine uygun gördü ve daha acımasız olanlarını yaşadığımız çağa taşımaktan yorulmadı. Bunu da faydacı ahlak adına yaparak vicdani sorumluluklardan kaçınmayı denedi. İnsan, insana yönelik yaptığı her olumsuz eylemi kendisine de yaptığının idrak ve şuuruna erdiğinde insanlık adına büyük bir arınma yaşanacaktır.

Bunlar belki de son söylenmesi gereken tespitler. Ancak başlarken ne okuyacağının farkında olmak meselenin anlaşılmasına önemli bir kapı aralayabilir. Ahlaklı olmak yerine ahlakçılık oyunu oynamak insanlık tarihi boyunca insanlığa zarar vermiş ve kazandığı vehmiyle fesadını kutlayan ahlakçılar, iyilik yapmadıklarının er geç farkına varmış ve yeni arayışlara yönelmişlerdir. İnsanlara ne yapacaklarını veya yaptırmak istedikleri şeyi neden kendilerinin yapmadıklarını, kendilerine sormamaları ve müstağni davranmaları, ahlak adına kötücül bir ahlakçılık anlayışının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu çerçevede vahyin geçmiş varislerinin tarihi ile Müslümanların tarihi, bozgunculuk ve fesat konusunda bize önemli veriler sunar. Sürekli olarak başkalarının ne yapması ve nasıl davranması gerektiğini söylemeye yoğunlaşmak yerine  “olup bitenler üzerine düşünmek, insan-iyilik-doğruluk ilişkisini kişisel hayatımız üzerinden” müzakere etmenin daha faydalı olacağı muhakkaktır.

Faydacı bir zihinle hak etmediği bir pozisyonu kontrol etme çabasıyla girişimde bulunan kişi için yaptığı iş, yapan için iyi gibi görünse de talip olduğu pozisyon başkasında ise ve o, oraya daha uygunsa; girişimde bulunanın yöneldiği talep, ötekiler için hak ihlalidir ve kendi iyiliğine olan diğerinin hayatına müdahale ve haksızlıktır. Burada ‘kul hakkı ihlali’ meselesi üzerine yeniden düşünmek gerek. Ahlakîliğin ve iyiliğin egemenliği için insanın kendisini ötekinin yerine koyabilme dürüstlüğünü göstermesi gerek. Modern zamanlarda insanların empati dediği türedi ve Batıcı yeni kelime beklentileri karşılamaktan biraz uzak gibi. Bu kelimenin daha kapsamlı anlamı Müslüman kültür ve ahlak geleneğinde tüm boyutlarıyla var. Diğergâm/diğerkâm: “Kendinden çok başkalarını düşünen, başkalarının iyiliği için fedakârlık yapacak yaratılışta olan. Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” peygamber sözü insana büyük bir sorumluluk yükler ve insanı hakikatin şuuruna varmaya çağırır. Burada fedakârlık ve iyilikten söz edilerek insan, merhamet ve vicdanla insanîleştiriliyor. Ancak işaret edilen şeyi sorumluluk gerektiren ödev kavramı ile ve/ veya nezaket kavramıyla izaha çalışmak meseleyi anlam alanının dışına taşıma endişesini tetikler.

İnsan, meleklerin Allah’a sorduğu "bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak varlıklar mı yaratacaksın?” endişesinin gereğini mi yapıyor? Yaratılıştan itibaren ihtiraslarından ve fesada merakından ötürü zaten öyle miydi? İnsan, hep kendisine uygun gördüğü ve ulaşamadığı şey üzerinden uzlaşmazlık ve fesat üreten bir varlıktır. İnsanlık tarihi, peygamberler tarihi, dinler ve mezhepler tarihi ile devletlerin tarihi kendiliğinden olan tarih değil; insanlıkla ilişkisi problemli olan insanın yaptığı tarihtir. Tarih yazıcılığı bütün çıplaklığı ile aynı fesatçı ve ahlakçı anlayış üzerinden yürüyüşünü sürdürüyor. Bu fesatçılığın en acımasızı maalesef muhafazakâr çevrelerde ve kadın-erkek ilişkisi üzerinden insafsızca yürürlükte tutularak iftira ve fesat boyutunda olup biteni eğip bükerek yapılan aktarımlarla kötücül bir boyut kazanıyor. “Yeryüzünde fesadı yaymaya çalışanlar” (Kuran: 5/33) buyruğu kitapta çokça vurgulanan bir mesele olmasına rağmen; inandıklarını iddia edenler üzerlerine almamakta ısrarlı davranıyorlar. Bu tarz davranışlar inancını talepleriyle takas etmeye teşne insan tipini artırıyor ve inançlı çevrelerde ahlakî sorunların, araştırılmayan yalan haberlerin gürültüleri arasında meşru olmayan bir algıyla kabul zemini inşa ediyor.

Safiyetle ve insanlık onuruna sadakatle kurulan arkadaşlıklara şeytanı dahil etmeyen insanlara; insan suretinde şeytanların dindarlık ve ahlakçılık adına yazdıkları yafta ile kötüleme çabaları, onlara ayna olabilirse insanlık adına bir kazanım olacaktır. Muhayyilelerini şehvetle köpürten ve aklını iğfal ederek hakikatten uzaklaştıran, emin olmadığından fesat üreten insan, nasıl bir aklî idrakle secdede huzur arar?