İsveç’te önce PKK’nın, ardından da aşırı sağın provokasyonlarından sonra İsveç’in NATO üyeliği zora girdi.

Daha önceki yazılarımızda hem PKK hem de aşırı sağın provokasyonlarının arkasında büyük ihtimalle Rusya’nın olduğunu belirtmiştik.

Zira Rusya’nın Avrupa’yı istikrarsızlaştırmak için Avrupa sathında aşırı sağcı partiler ve hareketlere destek verdiği herkesin bildiği bir gerçek.

Dolayısıyla son provokasyonlarda olağan şüphelinin Rusya olması şaşırtıcı değil.

Fakat son günlerde ortaya saçılan bilgiler meselenin aslında o kadar da basit olmadığını ve oyun içinde oyun olduğunu ortaya koyuyor.

Yani İsveç’in NATO üyeliğini hedef alan bu provokasyonların arkasında sadece tek bir dış aktör yok. Daha çok çıkarları uyuşan iç ve dış aktörlerin gayet sofistike bir şekilde planladığı kokteyl bir provokasyonla karşı karşıyayız.

Robert Lansing Enstitüsünün (RLI) yayımladığı bir haber analiz İsveç’te gerçekleşen Mushaf yakma eyleminin arkasında tartışılmaz bir şekilde Rusya’nın olduğunu ortaya koyuyor.

Analize göre Danimarkalı aşırı sağcı Rasmus Paludan’ı Mushaf-ı Şerif yakma eylemini gerçekleştirmeye sevk eden kişi, geçmişte Rusya’nın resmî televizyon kanalı Russia Today’de bir sene kadar çalışmış olan İsveç vatandaşı Chang Johannes Frick adlı şahıs. Habere göre Frick Paludan’ı eyleme ikna ederken herhangi bir zarar görmesi halinde zararlarının tazmin edileceği garantisini de vermiş.

RLI’ye göre Chang Johannes Frick’in Rus Askerî istihbaratı GRU için çalıştığına dair birçok işaret bulunmakta.

Buraya kadar her şey açık ve net ortada. Zaten provokasyona göz yumanlar da belli ki resmin bu kadarını görmemizi istiyorlar.

Peki, esas sormamız gereken soruyu soralım; İsveç istihbarat servisleri SAPO ve MUST, Rus askerî istihbaratı için çalıştığı ya da en azından Rusya ile derin bağları bu kadar ortada olan ve muhtemelen sürekli olarak teknik ve fizikî takip altında olan Jonannes Frickin bu provokasyonunu tespit etmediler mi?

Bu konu ile ilgili İsveç hükümetini ve ilgili otoriteleri bilgilendirmediler mi? Bu tespitin yapılmamış ve hükümetin bilgilendirilmemiş olması akla mantığa aykırı. Dolayısıyla bütün bu bilgilere ve bu provokasyonun İsveç’in NATO üyeliği sürecine ciddi bir darbe vurma olasılığına rağmen İsveç hükümetinin herhangi bir adım atmadığı ortaya çıkıyor.

Buradan çıkaracağımız sonuç İsveç hükümeti, devleti ve siyaseti içerisindeki bazı çevrelerin NATO üyeliğini istemedikleri ve Rusya’yı kullanarak gerçekleştirdikleri bu provokasyon üzerinden süreci sabote etmek istedikleridir.

Zaten bu bilgileri ortaya saçıp dökenin bir Amerikan düşünce kuruluşu olan Robert Lansing Enstitüsü olması bize Amerikalıların da dönen oyunun farkında olduklarını gösteriyor.