İnsan nereden geldiğini, nerede durduğunu, nereye gideceğini bilmeli.

Adımlarını ona göre atmalı.

Ait olduğu yeri de aidiyetini de bilmeli.

Yoksa oradan oraya savrulur, yersiz ve yurtsuz tuhaf bir güruh hâline geliriz.

Dinine, diyanetine, değerlerine, kültürüne, geleneğine, diline yabancılaşmamalı; hele hele düşman hiç kesilmemeli.

Başkalarının ağzıyla konuşmamalı.

Geçmişini bilmeli.

Geçmişe ait değerlerini yaşatmalı, ki yaşayabilecek bir alanı sağlam bir şekilde inşa edebilsin.

Kimi zaman birbirimize dahi yabancılaşıyor ve duyarsızlaşıyoruz.

Paylaşma, dayanışma ve yardımlaşma medeniyetinin evlatları olarak yokluk, yoksulluk ya da farklı birtakım problemlerle boğuşan insanları görmüyor, görmekten de öte el uzatmıyor, yardımcı ya da destek olmuyorsak toplumsal sıkıntılarımızın, gidişatımızın, ahvalimizin durumuna dair endişe verici bir duruma düçar olmuşuz demektir.

Her görünen, arkasında gizlediği görünmeyen şeylerin habercisidir.

Neydik, ne olduk?

Neden böyle olduk?

Buralara nasıl geldik?

Bu sorulara samimi ve temelli cevaplar bulamadığımız müddetçe, acılarımızı dindirmek, yaralarımızı sarmak mümkün olmayacak.

Geçmişte kurduğumuz vakıflarla hep övünmüşüzdür; uçan kuşa yuva yapan, sokakta kalmış hayvanlara sahip çıkan, darda kalmış insanların sıkıntılarını gideren vakıf ve kuruluşlarımızla gurur duymuşuzdur.

Leylek Vakfı, Duvar ve Sokak Temizliği Vakfı, Herkese Meyve Vakfı, Borcundan Dolayı Hapse Düşenlere Yardım Vakfı vb. uzayıp gidiyor liste.

Merhametimiz bırakın insanları; hayvanlara, bitkilere, eşyalara kadar uzanmıştı.

Tüm bu çalışmalar insanca yaşayabilmeye, insanca yaşatabilmeye dönük gayretlerdi. 

Her nerede toplumsal bir sıkıntı, ihtiyaç var ise, onu giderme adına vakıflar kurulmuştu.

Bugün maalesef duyarsızlaşmakla kalmıyoruz, yükü birbirimize bırakmak için yarışıyoruz.

Yapılması gerekenle değil, malayani şeylerle meşgul olmayı seviyoruz.

Geçmişte hayırda yarışırdık; şimdi tartışma, nefret, ötekileştirme, dışlama ve suçlamada yarışır hâle geldik.

İnsanlık için merhamet ve vicdan olan bir toplum kendi içinde zafiyetlerle boğuşuyorsa geçmiş olsun.

Kendi içerisinde yardımlaşma ve dayanışmayı, sıkıntıları giderecek nitelikte halledememiş bir toplumun dışarıya gidecek mecali kalmaz.

Ancak içerde çok daha güçlü olan toplumlar dışarıda da güçlü olabilirler.

Ümit ediyorum toplumsal yaralarımızın farkına bir an önce varır, gerekli adımları sağlam bir şekilde atarız.

Yoksa içerden aşınmaya ve çökmeye devam ederiz.