İbadetin anlamını açık bir ifadeyle ortaya koymaya çalışacak olursak, kulluk namına yaptığımız her şey aklımıza gelecektir. Örneğin, ibadeti en özgün ve özlü ifadesiyle şekillendiren namaz,

Nefsin cimrilik hissiyatını kırıp Allah’a tevekkül ve O’ndan istemeyi ön plana çıkaran zekât,

Azgınlığı suskunluğa, şehveti ve hırsı kırarak onları ancak meşruluğa ulaştıran oruç,

İnsanın hiçliğini hatırlatan; doğum, ölüm, diriliş ve hesabı düşündüren, sonra da kendini bulduran hac…

İşte her birinde rızanın en yüksek makamları bulunan ibadetlerimiz… Sonra daha niceleri! O’nun için iyilik, O’nun için sadakat, O’nun için sevgi, O’nun için buğz, O’nun için gülme ve gülümseme, kucaklama ve musafaha… Sonra daha da niceleri… Kulluğun güzel cilveleri… Dostla dostluk kurmanın güzellikleri… Gönül açıcı, yüz aydınlatıcı, secde izleriyle donatıcı bambaşka ışıltılar… Bir gökkuşağı ifadesinde hasret gideren, onca aşk ve muhabbet cıvıltıları haykıran gönül huzmeleridir ibadetlerimiz. Hep O’nun için, hep O’nun adına.

İbadet boyun eğmek olunca O’nun yasakları da gelecektir akla. O “yapma” deyince yapmayacaktır kul. “Abid” olmak, yani çok ibadet eden olmak da buradan geçmektedir. Emredilir; içki içme, kumar oynama, zina yapma, gıybet etme ve daha niceleri. “Abid”in bunlarla işi yoktur. İşte bütün bunlardan kaçmak da ibadetin anlamına girmektedir. Bunun için kulun, kulluk yönü değerlendirilirken yapılması istenen ve yapılması istenmeyen her şeyle düşünülmelidir.

Yaratıcı-kul arasında böylesine bir ilişkinin önemi olmaz mı? O hâlde şu âyet-i kerimeye kulak verelim:

 “Bizim sizi boşuna yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (23 Mü’minûn 115)

Demek ki insanın yaratılışı boşuna bir hâdise değil. Yaratılışın bir gâyesi var. Bu dünyadaki yolculukların sonuncusu ve ebedî olanı da Allah’a kavuşma olacaktır.

Şimdi şunu düşünelim: Boşuna yaratılmamış olan varlıklar sadece insanlarla cinler midir?

Bu soruya da Kur’an-ı Kerîm’den cevap arıyoruz:

“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. Her ikisini de ancak hak ile yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.” (44 Duhân 38-39.)

Canlı-cansız tüm varlıklar, insanın yararına sunulmuştur:

“Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O’dur…” (2 Bakara 29.)

Dünyadaki her şeyin bir gâye etrafında var edildiğini ifade eden Allahutaala, insanın dünyada bulunuşunun hikmetini de açıklar:

“Hanginizin daha güzel amel sahibi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur…” (37 Mülk 2.)

İnsanın yeryüzündeki konumu diğer yaratıklardan farklıdır. Onun yaratılışı apayrıdır: “Biz, insanı en güzel şekilde yarattık.” (95 Tîn 4.)

İnsana sayamayacağı kadar çok nîmet verilmiştir. Ayrıca o bütün bunlardan sorguya çekilecek, sahip olduklarından hesaba tâbî tutulacaktır. İşte buna dair âyet-i kerîmeler:

“İstediğiniz her şeyi size veren O Allah’tır. Allah’ın nîmetlerini sayacak olursanız, onları sayamazsınız. Buna rağmen insan, nefsine karşı çok zalimdir ve nankördür.” (14 İbrahim 34)

“Sonra da nîmetlerden sorulacaksınız.” (102 Tekasür 8.)

“Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir. Ancak celâl ve ikram sahibi Rabbinin vechi bâkîdir. O halde şimdi Rabbinizin hangi nîmetlerini yalanlayabilirsiniz?” (55 Rahman 26-28)

“Ey cin ve insan topluluğu! Hesabınızı görmek için yakında size yöneleceğiz.” (55 Rahman 31.)

Mademki insan, diğer varlıklar gibi ölümlü; o halde dünya hayatını, Rabbinin istediği şekilde değerlendirmelidir. Bir gün yaptıklarının hesabını vereceğini düşünmeli ve yaratılış gayesine uygun yaşamalıdır. Zira:

“Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım,” buyurulmaktadır. (51 Zariyat 56)

İşte ibadet bunun için gerekli, aynı zamanda da sürekli… Rabbimiz bu gerçeği şöyle vurguluyor:

“Ve sana ölüm gelene kadar Rabbine ibadet et!” (15 Hicr 99)

Bizlerin bütün bu çağrılara vereceği karşılık ise çok açık ve kesin:

“Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni noksanlıklardan tenzîh ederiz. Bu sebeple bizi cehennem azabından koru!” (3 Âl-i İmran 191)

“Ancak Sana ibadet eder, ancak Sen’den yardım dileriz.” (1 Fatiha 4)

Bütün bu gerçeklerden sonra şöyle diyebiliriz; nasıl ki “bütün kitaplar bir kitabın anlaşılması için” ise o zaman, bütün gayret ve çalışmaların maksadı da insanlığın Allah’a ibadetini sağlamak olmalıdır. Zaten peygamberlerin ve kitapların gönderilişi de bu maksada binâen değil midir? İnsanlık tarihi boyunca devam eden bu gayret, bu çaba ve bu tebliğ işte hep bu manayı çağrıştırmaktadır.

İbadetin faydaları / kazandırdıkları

İnsanı ‘en güzel şekilde yaratan’ ve onun hangi şartlarda en iyi şekilde yaşayabileceğini bilen ancak Allahutaala’dır.

Durum böyle olunca onun dünyasını ve ahiretini kazandıracak emir ve yasaklar manzumesi de O’nun tarafından gelecektir. Bu da insanlık tarihi boyunca hep gelmiştir. En geniş anlamıyla insanın, Rabbinin göndermiş olduğu manzumeye uyması şeklinde anlaşılan ibadet, kulun kulluk bilincini ortaya koyması bakımından büyük bir önem arz ettiği gibi, bunun sonucunda da ona kıymeti ölçülemeyen faydalar sağlar. Bu faydaları önce ikiye ayırmak gerekir. Birisi dünya, diğeri de ahiret hayatı olmak üzere. Ahiret yönüyle ilgili olanı ibadetlerin faziletleri başlığı altında işlemeye çalışacağız.

Dünyada olan faydalara gelince onu da bazı şıklara ayırabiliriz.

1-Kişinin kendisi için

2-Kişinin ailesi için

3-Toplum için.

1- Kişinin kendisi için:

a-Gönül Huzuru Sağlar:

İleride de geleceği üzere ibadet eden insan kalben mutmain olur. Çünkü gönül huzuru ancak Allahutaala’ya kullukla, O’nu hatırlayıp anmakla gerçekleşir. Allahutaala, ayet-i kerimesinde bu gerçeği şöyle belirtir:

Onlar inanmışlar, kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.” (13 Raad 28)

İşte bu hâl iledir ki kul, sıkıntı ve musibetlere karşı sabrı ve tevekkülü öğrenir. Bunların verdiği huzursuzlukları Allahutaala’ya yönelip dua etmekle giderir, O’na dayanır ve O’na güvenir. Gözyaşlarıyla O’na yakarırken kalbinde ümit parıltıları yeşermeye başlar. Zira kalplere hükmeden ve insanı dilediği hâle katan ancak yüce Rabb’idir. Kişinin böyle bir manayı kavrayarak O’na yönelmesi kendisi için kazançların en büyüğüdür.

b-Günahlardan Alıkoyar:

Genel anlamda, ibadetle meşgul olan her kul, günahlardan uzak durur. Çünkü her ikisi bir arada bulunamaz. Eğer her ikisini bir arada geçindiren insanlar çıkarsa biline ki, onlar hakkıyla kulluk yapanlardan değildirler:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır ve hayra da mâni olurlar.” (107 Maun 4-7)

Hâlbuki gerçek bir namaz insanı günahlardan alıkoyar:

Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir.” (29 Ankebut 45)

Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde, ibadetlerden bahsedilirken onların kişiye nasıl bir kazanç sağladığını da ortaya koyar. Bunları kendi bölümlerinde zikretmeye çalışacağız inşallah.

c-Ahlâken Olgunlaştırır:

Pek tabiidir ki namaz, zekât, oruç, hac, hayra koşma, iyilik yapma gibi ibadetler insanda kalıcı bir takım güzel hasletler bırakır. Bütün bunlar ise zamanla onun ahlâken olgunlaşmasını sağlar. Bunun içindir ki Lokman aleyhisselam, oğluna şöyle nasihat etmiştir.

 “Ey oğulcuğum! Namazı kıl, uygun olanı buyurup fenalığı önle, başına gelene sabret; doğrusu bunlar, azmedilmeğe değer işlerdir.” (31 Lokman 17)

Doğrusu odur ki, insan günahlara giderken o günahların cinsine göre pek çok kayıplara uğrayacak ve onda nice kötü huylar yerleşik hâlini alacaktır. Ama Allahutaala’nın emrettiği hükümlere yapışanlar ise, yüce Allah’ın istediği ve sevgili Peygamberinin bize göstererek bıraktığı ahlaki erdemliğe ulaşmış olacaklardır.

d-Salih kimselerle dostluk sağlar:

Güzel sonuçlardan birisi de budur. İnsan iyilikler peşinde koşarsa iyileri bulacak, kötülükler peşinde koşarsa kötüleri bulacaktır.

İbadet hayatına yönelen insan şüphesiz ki Allahutaala’ya kulluk noktasında mesafe kat etmiş salih kimselere rastlayacak, onları sevecek ve onlarla dostluk kuracaktır. Bu ise ulaşılması istenen şeylerdendir. Çünkü hadis-i şerifte “Kişi sevdiğiyle beraberdir,” (Buharî) buyrulmuştur. Allahutaala da böyle kullarına nimetler bahşedeceğini şöyle haber verir:

“Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (4 Nisa 69)

Evet, Allah ve Peygamberine itaat edenlerin güzel sonucu budur ki, zaten kişi mahşer gününde en çok onların arasında olmayı arzu edecektir.

2-Ailesi İçin:

İbadet eden insan ailesi için büyük bir nimettir. Bu kimse aile reisi olursa daha da büyük bir nimettir ki o, aile fertlerini ibadete yönlendirir. Çobanlık görevi de zaten bunu gerektirir.

3-Toplum İçin:

Şiddetin, anarşinin, hırsızlığın vb kötülüklerin kol gezdiği bir toplumun ne denli bir felâkete sürüklendiği herkesin bildiği bir gerçektir. Çünkü böylesi bir toplumda kötülüklere fren olacak Allah korkusu yoktur. O zaman Allahutaala’ya ibadetten yoksun olan ve kötülüklere karışan her insan bir tehlike arz eder. Ama ibadet ehli insanların durumuna bakacak olursak, onlarda bulunan Allah korkusu ve hesap verme duygusu, kendilerini insanlara zarar verecek şeylerden uzak tuttuğunu rahatlıkla görürüz.