Her birimizin bir iddiası var bu dünyada. Ve hep o iddia üzerine yaşayıp gidiyoruz. Ya da belki şöyle söylemem lazım; herkes nasıl biri olduğunu söyleyip duruyor. Olduğu ya da olamadığı birileri gibi davranıyor. Söylemese de öyle görünüyor, öyle yapıyor, öyle davranıyor.

İddia ettiği kişiyse sorun yok ve bence çok kıymetli. Ama ya bana öylesi çok denk gelmiyor ya da zaten öyle değil. Ve böylesi bir hâl insanı hiçbir şey değilse hayal kırıklığına uğratıyor. Sonra güveni sarsılıyor insanın. Sadece hatalı gördüğüne değil onun gibi olanların tamamından umudunu kesiyor.

Şöyle bir hikâye okudum yakın zamanda. Daha önce de duymuştum, dinlemiştim belki de okumuştum; ama bu kez belki de yaşadıklarım üzerine daha bir manalı geldi bana.

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar;

“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”

Derviş kendini savunur; “Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki; “Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”

Kuş kendini savunarak. “Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder. Kuş o anda; “Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır. “Neden” diye sorar Hz. Süleyman. Kuş sebebini şöyle açıklar; “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar… Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

Ezcümle aldanmaktan yorulduk. Kim, kim değilse üzerindeki hırkayı çıkarsın da biz de bilelim herkes de bilsin. Hem sonra üç beş kendini bilmez yüzünden herkese laf edilmesin.

Bir de türkü vardı, nasıldı?

“Düşman belli değil; dost belli değil”