29 Ocak akşamı İran’ın üçüncü büyük kenti olan İsfahan’da art arda patlamalar olduğu haberleri ajanslara düştü. Son dönemde İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları duymaya alışmıştık, ancak ilk defa bu kadar kuzeyde hem de nükleer tesis olmadığı bilinen bir yere saldırı haberi geliyordu.

İsfahan, İran’ın orta menzilli balistik füzelerinin ve özellikle son birkaç aydır Ukrayna savaşında kullanılmak üzere Rusya’ya gönderildiği ileri sürülen kamikaze droneların üretildiği bir merkez olarak biliniyor. Hal böyle olunca önceki saldırılardan farklı bir mesaj içerdiğine yönelik yorumlar yapılmaya başlandı.

Saldırının hemen ardından yapılan değerlendirmelere göre, İran’ın derinliklerine böyle bir saldırının ancak ABD ve İsrail tarafından yapılabileceği, bir ihtimal üçüncü bir ülkenin de saldırıda yer almış olabileceği söyleniyordu.

Saha uzmanları ABD ve İsrail konusunda mutabık kalırken üçüncü ülke konusunda farklı görüşler seslendiriliyordu. Zira çok kısa bir süre önce Azerbaycan’ın Tahran büyükelçiliğine bir saldırı düzenlenmiş ve 2020 Karabağ savaşında İran’ın Ermenistan safında yer alması nedeniyle iki ülke arasında görülmesi gereken bir hesap bulunmaktaydı. Buna bir de son dönemde Azerbaycan ile İsrail arasında artan yakın ilişkiler eklenince Azerbaycan olağan şüpheli olarak görülüyordu.

Ancak Suudi Arabistan’ın petrol rafinelerine Husiler tarafından 2019 ve 2022 yıllarında yapılan saldırıların ardında İran’ın olduğuna yönelik iddialar ve Suudi Arabistan’ın da o tarihten itibaren bu saldırıların intikamını almak istediği bilindiğinden, denkleme Suudi Arabistan’ı da dâhil etmek yanlış olmayacaktı.

Dolayısıyla bölgede İran ile hesabı olan veya İran’dan tehdit algılayan her aktörün bu saldırılarda parmağının olması şaşırtıcı olmayacaktı.

Fakat saldırıların hemen ardından The Wall Street Journal’da yayımlanan bir haber, İsfahan saldırısının ardındaki yegâne aktörün İsrail olduğunu, haberdar olmakla birlikte ABD’nin saldırıya müdahil olmadığını okuyucularına duyuruyordu.

Saldırının hemen ardından İranlı yetkililer tarafından yapılan açıklamada, İsfahan’daki savunma bakanlığına ait bazı tesislerin üç veya dört drone tarafından vurulduğu ama önemli bir hasar olmadığı ifade ediliyordu. Ancak ajanslara yansıyan görüntüler, patlamaların söylenenden daha büyük olduğunu ve bu nedenle hedef alınan yerlerin sıradan olmadığını gösteriyordu.

Saldırının İsrail ile ABD kuvvetlerinin ortaklaşa gerçekleştirdiği bir tatbikattan hemen sonra, CIA direktörü Burns’un bölgede olduğu bir tarihte ve dışişleri bakanı Blinken’ın gelmesine iki gün kala gerçekleşmesi, aslında ABD’nin de bu saldırıda bir şekilde rol aldığını düşündürse de, nihayetinde ne İsrail ne de ABD resmî olarak bu saldırıyı üstlenmedi.

Buna mukabil ertesi gün toplanan İsrail güvenlik kabinesinin İran’ın muhtemel misillemesini görüşmesi ve akabinde yapılan açıklamada da İran’ın misilleme yapmaması hususunda uyarılması, saldırının İsrail’in yeni hükümetinden İran’a verilen bir mesaj olarak algılanmıştır.

Bilindiği üzere İsrail, İran’ın nükleer programını kırmızıçizgisi olarak görmekte ve İran’ın nükleer silaha ulaşmasına imkân tanıdığı için nükleer anlaşmaya da karşı çıkmaktadır. Hatta bu sebeple, İran’ı nükleer silaha ulaşmaktan alıkoymak için muhtelif saldırlar gerçekleştirerek, agresif bir politika izlemiştir.

Buna mukabil son saldırıda herhangi bir nükleer tesisin veya nükleer silah üretimde görevli birinin hedef alınmaması, bu sefer verilmek istenen mesajın farklı olduğunu düşünmemize yol açmıştır.

Eski başbakan Bennet’in verdiği bir demeçte, saldırının İran’ın Türkiye ve Kıbrıs’ta bulunan İsrailli turistlere yönelik saldırı planlarına bir cevap olduğunu söylemesi de bu konudaki tahminleri doğrular mahiyettedir.

Ancak hedef seçimi konusundaki tercih ve hasarın büyüklüğü, saldırının sırf Bennet’in söyledikleriyle sınırlı olmadığını göstermektedir. Bu konudaki en önemli bulgu ise yine Wall Street Journal’ın haberinde bulunmaktadır. Zira haberde İran’ın Rusya’ya Şebab orta menzilli füzeler ile Şahit-136 modeli kamikaze drone’lar verdiği ve bu yardımlar sayesinde Rusya’nın Ukrayna savaşında üstünlük sağlamaya başladığı belirtilmekte ve İran’ın Rusya karşıtı yaptırımlara uyması gerektiği, aksi takdirde bundan zararlı çıkacağı belirtilmektedir.

Anlaşılan bir taraftan batı ile nükleer anlaşma pazarlığı yapan İran’ın, diğer taraftan Rusya’ya silah yardımında bulunması muhataplarınca hoş karşılanmamış ve İran’a bunun karşılığı olarak ceza kesilmesi, zaten İran’a saldırmak için fırsat kollayan İsrail’e ihale edilmiştir.

Böylelikle ABD hiç riske girmeden Ukrayna’daki durumu Rusya lehine değiştirebilecek her türlü yardıma karşı olduğu mesajını vermiş olup İsrail de bu fırsatı kaçırmayarak; hem İran’ın silah üretim altyapısına büyük zarar vermiş, hem de bu işbirliği sayesinde Netanyahu hükümetinin Biden yönetimiyle arasındaki soğukluğun giderilmesinde mesafe kat edilmiştir. 

Bakalım İran bu saldırıya nasıl bir karşılık verecek? Ve eğer İran misilleme yaparsa ABD İsrail’in yanında durabilecek mi?